"Âlem-i Şehadet" ve "Âlem-i Gayb" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Varlık âlemi hakkında yapılan ikili tasniflerden biri de: Âlem-i Şahadet ve Âlem-i Gaybdır.
Âlem-i Gayb; zâhir duygularımızla bilinemeyen, bizim görüş sahamıza girmeyen bütün varlık âlemidir. Meleklere, cinlere ve ruhanilere mahsus bir âlem. Mâzi ve müstakbeldeki mahlûkatın manevî hayatlarının bulunduğu âlem.
Biz melekleri göremeyiz ama onların varlığına iman ederiz. Bizim için melekler ve cinler gayb âlemindendir, görünmezler, ancak Allah Resulü cinlere de peygamberdir, onlar Kur’an okuduğu zaman O’nu dinlemeye gelirlerdi. Hz. Cebrail dört büyük melekten biridir, görünmez amma Hz. Peygambere (sav.) sürekli vahiy getirir, bazen de insan kılığında sorular sorardı.
Şehadet Âlemi; gördüğümüz ve şahit olduğumuz şu maddi âleme deniliyor.
Cenâb-ı Hakk'ın âyetlerine ve emirlerine iman edenlerin, hakka, hakikate şahadette bulundukları ve Allah'a itaat ve ibadetle mükellef oldukları dünya âlemi.
“Âlem-i şahadet, avâlim-i guyub üstünde tenteneli bir perdedir.” (Mesnevi-i Nuriye.)
Şahadet ve gayb âlemleri küçük numuneler hâlinde insanda bir araya gelmiş bulunuyor. Beyin, gaybdan değil, ama onda faaliyet gösteren akıl gaybî bir âlet. Keza, kalbin de maddesi şahadet âleminden; fakat taşıdığı iman, sevgi, korku, şefkat, merhamet hep gaybî…
İnip kalkan elimiz şehadet âleminden; kabarıp sakinleşen hissiyat ise gayb âleminden. Midenin hazmı şehadete, aklın kavraması ise gayba ayrı birer misâl.
Birçok azalarla donatılmış insan bedeninde, nice duygulara sahip ruhu bir gayb ağacı gibi. O ağacın meyveleri şehadet âleminde sergileniyor. Hattatlık san’atından süzülen bir kıblegâh, camide boy gösterirken, ruhta kaynayan merhamet, parmaklardan sadaka olarak dökülüyor.
Korku, rengimizi kaçırırken, asabiyet çehremizi kızartıyor, hüzün ise gözlerimize yaş döktürüyor.
Misâlleri çoğaltabiliriz.
Biraz da haricimizdeki âleme nazar edelim:
Ortada bir mıknatıs var, bir de onun çektiği çivi. Bu ikisi dışında göremediğimiz ve mahiyetini kavrayamadığımız bir kudret tecellisi de mevcut. Buna “çekim kuvveti” diyoruz.
Bir başka sahne: Yavrusunu kucağına almış, göğsüne şefkatle basan bir anne… Burada da, iki et parçasının ötesinde bir gaybî kuvveti seyrediyor. Ve bu kuvvete “şefkat” diyoruz.
Bir çiçeğe baktığımızda ayrı bir kucaklama hâdisesi cereyan ediyor. Göz maddesiyle burada, çiçek ise orada. Ama birincisi, ikinciyi her yönüyle kuşatmış. Bu gaybî hâdiseye de “görme” adını veriyoruz.
İşte böyle her gün, gerek nefsinde gerek haricî âlemde, gayb ve şehadetin nice misâllerine muhatap olan insanın, gaybı inkâr etmesi ne kadar tuhaf değil mi?
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü