"Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme." İzah eder misiniz? Sebeplerin bir ehemmiyeti olmadığı anlaşılıyor!
Değerli Kardeşimiz;
Cenab-ı Hak bu hikmet dünyasında birçok şeyi sebepler eliyle yaratmaktadır. İnsan o sebepleri, Üstad'ımızın ifadesiyle, “dest-i kudretin perdesi” bilmeli, onlara riayet etmekle birlikte gereğinden fazla değer vermemeli, onlar karşısında zillete düşmemelidir; onlar olmasa onların eliyle gelen nimetlere kavuşamayacağı vehmine kapılmamalıdır.
Meyveyi yapan ağaç olmadığı gibi, şifayı veren de doktor değildir. Bütün sebepleri Allah yaratmış, o vazifelendirmiş ve onların eliyle kavuştuğumuz bütün nimetleri de o ihsan etmiştir.
Bir kul olarak kendine düşen vazifeleri hassasiyetle yerine getirdikten sonra, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a tevekkül etmekle mahlûkat âleminden gelecek zararlara ve tehlikelere lüzumundan fazla ehemmiyet vermez. Hava âlemini onun emrinde bilir, fırtınadan korkmaz. O unsurun cansız ve iradesiz olduğunu, kendi başına hiçbir icraat yapamayacağını çok iyi bilir. Ancak, bir ayet-i kerimede haber verildiği gibi, o unsurun vereceği zararların, sadece asi insanlara mahsus kalmayıp çok masumlara da dokunabileceğini dikkate alarak, Rabbine sığınır ve rahmetine iltica eder.
Bu âlemi en mükemmel bir şekilde terbiye eden Allah, onu kendi haline bırakmamıştır. Onda daimî faaliyetler, değişmeler, kemale ermeler ve zevale meyletmeler, hayata kavuşma, rızıklanma, hastalanma ve şifa bulmalar, izzete kavuşma ve zillete düşmeler, gülmeler ve ağlamalar, açmalar ve solmalar, ışıklanma ve karanlığa gömülmeler ve böyle daha nice işler ve haller mütemadî olarak icra ediliyor ve teşhir ediliyorlar.
Yüce Allah, birbirinden farklı sayısız fiillerde tasarruf ediyor, her şeyin her işini görüyor, bütün sesleri birden işitiyor, bütün ihtiyaçlara birlikte cevap veriyor.
“Bir köyün muhtarsız, bir iğnenin ustasız ve bir harfin kâtipsiz” olamayacağını bilen bir insan, her neye ve hangi hadiseye bakarsa baksın, onun arkasında Rabbinin sonsuz fiillerini ve nihayetsiz tasarrufunu idrak eder. Bu kadar sanatlı ve hikmetli eserlerin ve icraatların; “şuursuz sebeplerin, kör tesadüfün, sağır tabiatın” işi olamayacağını anlar. Kâinattaki bedi’ ve garip eserleri ibretle okur, her varlık üstünde Cenab-ı Hakk’ın silinmez ve taklit edilmez mührünü görür.
Akıllı bir insan, birbirini tanımayan şuursuz mahlukların kendisine hizmet ettirildiğini, bu kadar harika işlerin meydana gelmesinde onların hiçbir tesirlerinin olmadıklarını, onların sadece birer perde olduklarını anlar.
Rabbini bu şuur ile tanıyan bir mümin, her şeyin emir tahtında hareket ettiğini, hiçbir hadisenin başıboş olmadığını, her şeyin emir tahtında hareket ettiğini, sebepler perdesinin arkasında ilahi icraatın olduğunu, Allah’ın izni olmadan bir yaprağın bile dalından düşmeyeceğini bilir, bazı bela ve musibetlerin ilahi bir ihtar olduğunu unutmaz. Bu hâl insana huzur verir.
Rabbine tahkikî bir iman ile inanan bir mü’min, bütün ihtiyaçlarını ancak onun gördüğünü, bütün hayırların ancak onun elinde olduğunu, kendisini bütün düşmanlarının şerrinden ancak onun emin edebileceğini düşünür; “İyyake na’büdü ve iyyake nestain. / Ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz." der.
Kendini bilen mütevekkil bir insan, Yüce Allah’ın bütün mahlukatı en mükemmel bir şekilde terbiye ettiğini, onları insana hizmet için seferber kıldığını, eşyanın vücuda gelmesini bir takım sebeplere bağladığını anlar. Bütün sebeplerin birer perde olduğunu; o adi ve basit sebeplerden meydana gelen eşyanın ise harika, mükemmel ve kusursuz olduğunu görür. Ağacın meyve vermesi, nutfeden insanın yaratılması, yumurtalardan civcivlerin çıkması, kafatasında saçın bitmesi gibi harika işlerin, mükemmel neticelerin adi ve şuursuz sebeplerin işi olamayacağı, o sebepleri de onlardan meydana gelen harika neticeleri de yaratan sonsuz kudret sahibi Rabbine hamd eder.
Evet, toprak, hava, su ve güneş eşyanın vücuda gelmesinde birer sebeptirler. Birinin olmaması halinde istenen maksat hâsıl olmaz. Ancak o harika neticeler o adi sebeplerin işi değildir.
Küçük bir ceviz için koca bir ağacı vesile kılan Allah, ince bir telden kavun, karpuz ve kabak gibi nice sebze ve meyveleri yaratmaktadır. Tohum ekmeden buğday elde edilmez ama buğdayın meydana gelmesi şuursuz toprağın işi değildir. Bir mısır danesinden yüzlerce mısır yaratmak Allah’a hastır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü