"Zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur’ân-ı Hakîmden alınan kuvvetli bir burhanı..." denilip; atom, zerre, hücre gibi kâinat kitabı ve fen ilimlerinden cevaplanıyor, nasıl anlayabiliriz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Kâinat, içi hazineler ile dolu, ama kapısı kilitli bir salon gibidir. Bu salon kapısının anahtarı ise Kur’ân’dır. Kur’ân olmadan kâinatın hazinelerini açmak ve görmek mümkün değildir. Bunun en bariz misali bilim adamlarının ekserisinin gafil ve münkir olmalarıdır.

Bilim adamları onca fenni malumata sahip olmalarına rağmen, kâinatı ya tesadüfe ya tabiata ya da sebeplere veriyorlar. Hâlbuki onlar atom, zerre, hücre, alyuvar ve akyuvarların bilimsel yönlerini herkesten çok daha iyi bilip görüyorlar, ama ellerinde Kur’ân anahtarı olmadığı için, o harika fiilleri Allah’tan bilmiyorlar.

Kur’ân ve kâinat Allah’ın iki kitabı. Biri kelam sıfatının diğeri de kudret sıfatının tecellisi. Bu iki kitap birbirini şerh ve izah ediyor. Kur’ân kâinat kitabındaki tekvinî ayetlerin nasıl ve ne şekilde okunacağını ders veriyor. Bu rehber olmadan insanın kendi kısır ve kısa aklı ile kâinatı okuması ve tevhide ulaşması mümkün değildir. Bunun içindir ki birçok insan sebeplerde boğuluyor.

Kendisini ve kâinat kitabını okuyan mütefekkir bir insan, hiçbir mahlûkun başıboş olmadığını, onların emir tahtında hareket ettiklerini idrak eder. Birbirini tanımayan şuursuz mahlûkların kendisine hizmet ettirildiğini, bu kadar harika işlerin meydana gelmesinde onların hiçbir tesirlerinin olmadıklarını, onların sadece birer perde olduklarını anlar.

Kendini ve kâinat kitabını okuyan insan, “Bir köyün muhtarsız, bir iğnenin ustasız ve bir harfin kâtipsiz” olamayacağını bilir, her neye ve hangi hadiseye bakarsa baksın, onun arkasında Rabbinin sonsuz fiillerini ve nihayetsiz tasarrufunu idrak eder. Bu kadar sanatlı ve hikmetli eserlerin ve icraatların; “şuursuz sebeplerin, kör tesadüfün, sağır tabiatın” işi olamayacağını anlar. Kâinattaki bedi ve garip eserleri ibretle okur, her varlık üstünde Cenab-ı Hakk’ın silinmez ve taklit edilmez mührünü okur.

Kendini bilen ve okuyan insan, Yüce Allah’ın bütün mahlûkatı en mükemmel bir şekilde terbiye ettiğini, onları insana hizmet için seferber kıldığını, eşyanın vücuda gelmesini bir takım sebeplere bağladığını anlar. Bütün sebeplerin birer perde olduğunu; o adi ve basit sebeplerden meydana gelen eşyanın ise harika, mükemmel ve kusursuz olduğunu görür. Ağacın meyve vermesi, nutfeden insanın yaratılması, yumurtalardan civcivlerin çıkması, kafatasında saçın bitmesi gibi harika işlerin, mükemmel neticelerin adi ve şuursuz sebeplerin işi olamayacağını bilir ve o sebepleri de onlardan meydana gelen harika neticeleri de yaratan sonsuz kudret sahibi Rabbine hamd eder.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 1.685
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...