"Sultan-ı Kâinat birdir. Her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elindedir. Her şey onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun." ifadelerini açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip minnet çekme. Onlara temelluk edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Herşeyin anahtarı onun yanında, herşeyin dizgini onun elindedir. Herşey onun emriyle halledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun." (Mektubat, Yirminci Mektup, Birinci Makam)
"Sultan-ı Kâinat birdir."
Genellikle Allah’ın varlığından ziyade birliğinin nazara verilmesinin hikmeti: Kur’an-ı Kerim’in nazil olduğu dönemde bütün dünyada şirk hâkimdi. Ateist manasında mutlak dinsizler pek görülmüyordu. Bir kısım insanlar putlara, bir kısmı yıldızlara, bir başkası Güneş'e tapıyor, Hristiyan âleminde ise teslis yani üç ilah safsatası hüküm sürüyordu. Onun içindir ki Allah Resulü (asm.) en büyük mücadelesini şirke karşı yapmıştı. Onun tevhid davasına karşı çıkan ve kendisini hicrete mecbur edenler de putlara tapan müşrikler olmuştu.
"Her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elindedir."
Allah’ın bütün sıfatları sonsuzdur ve mutlaktır. Varlık âlemindeki bütün icraatlar o sonsuz sıfatlarla yapılmaktadır; sebeplerin yaratma hususunda hiçbir tesirleri yoktur. Onlar sadece birer alet, birer vasıta ve birer perde vazifesi yaparlar.
Her şeyin anahtarı onun yanındadır. Çekirdekleri açmakla onlardan ağaçları çıkaran da odur, yumurtaları açıp sayısız kuşları, balıkları yaratan da. Keza bütün nutfeler âlemi de çekirdekler hükmündedirler; onları açarak başta insanlar olmak üzere milyonlarca tür canlıyı yaratan da yine odur.
Her şeyin dizgini onun elindedir. Yani dünyanın dönüşünden, rüzgârların esmesinden, Güneş sisteminin topyekûn hareketine kadar bütün faaliyetler onun koyduğu kanunlara göre icra edilmektedir. Hiçbiri, dizginlenmeyip başıboş bırakılan atlar gibi değildirler.
Mümin, her şeyin tedbir ve dizgininin Allah’ın kudret elinde olduğunu bildiği için, hiçbir şeyden korkmaz ve endişe etmez. O bilir ki; Allah bir musibeti alnına yazmış ise bundan kurtuluş yoktur. Eğer o musibet alnına yazılmamış ise, hiçbir kuvvet, o musibeti onun başına bela edemez. Böyle bir tevekkül ve düşüncesi mümini rahatlatır ve cesur kılar.
Allah’a iman ve tevekkül etmek, bir insanda ne kadar inkişaf ederse, dünyanın sıkıntı ve elemlerinden de o kadar emin ve selametli olur. Her şeyin tedbir ve dizgini Allah’ın elinde olduğuna göre, zarar ve menfaat de onun elindedir. İnsan, menfaatin elde edilmesinde yahut zararın def’inde sadece kendisine düşen vazifeyi hakkıyla yapacak, ondan sonra Rabbine tevekkül edecektir. İşte bu teslimiyet ve tevekkül, insanı bütün zararlı vehimlerden emin kılar, kalbine ve ruhuna ferah bahşeder.
Deniz, Allah’ın bir mahlukudur. İnsanın tansiyonunun yükselmesi gibi, dalgaların fırtına ile yükselmesi de bir hadisedir. Denizi yapan başka, bu hadiseyi yaratan başka olamaz. O hâlde, denizin sahibine iman ile intisab eden bir mümin, dalgalardan korkmaz. Allah’ın Hakîm isminin muktezası olarak tedbirini alır, ancak çok iyi bilir ki, deniz kendiliğinden ona bir zarar dokunduramaz. Bu imanla, fırtınaya ve yükselen dalgalara meydan okuyabilir, onlara karşı koyabilir.
İnsanın başına gelen bütün korkutucu, zarar verici hâdiseler de böyledir. O hadiseler de kendi başlarına buyruk değildirler. Üstad'ımızın buyurduğu gibi; "Her şeyin dizgini onun elinde, her şeyin hazinesi onun yanındadır."
Onun izni olmaksızın ne ağaç meyve verebilir ne de su insanı boğabilir. Ağacın bakımını iyi yapan bir bahçıvan, onun meyvelerinden faydalandığı gibi, yüzme bilmeden denize giren insan da onun dalgalarında boğulur. Rızkı veren de Allah’tır, ölümü yaratan da. Kul ise kendi iradesine bırakılan işlerde sadece vazifesini en iyi şekilde yapmak durumundadır. Böylece bir hayra ulaştığında çok iyi bilir ki “Her hayır Allah’ın elindedir.” Ve bu güzel netice de onun ihsanıdır. Yanlış yoldan giderek zarara uğradığında da yine çok iyi bilir ki, bu şerri yaratan da Allah’tır, şu var ki, yanlış yol tutmakla bu şerri kendi istemiştir.
Ama kâfir, Allah’a ve onun tedbir ve iradesine inanmadığı için, her şeyi tesadüfe veriyor, her hadisede korkuya kapılıyor, titriyor ve endişe duyuyor. "Acaba bu musibet bana dokunur mu?" der, hayatını zehir eder. Bir zamanlar bir kuyruklu yıldız dünyanın yakınından geçince, Amerika’da insanlar korkudan titremiş ve evlerini terk etmişlerdir.
Hâlbuki imanı kavi ve tevekkülü tam olan bir mü’min, bu hâdise karşısında şöyle düşünür ve telaştan kurtulur: "Şayet bu yıldız dünyaya çarpma emrini Allah’tan almış ise tevekkülden başka yapacak bir şey yoktur. Eğer böyle bir emir almamış ise, haddini aşıp çarpamaz."
"Her şey onun emriyle halledilir."
İnsanın bedeninde, onun iradesi dışında, sayılmayacak kadar çok iş birlikte görülmektedir. Hücrelerinin değişmesinden kalbinin çalışmasına, kanının temizlenmesine kadar nice işlerde insan iradesinin hiçbir hükmü yoktur. İrade sıfatı insanın yapacağı ihtiyarî fiillerde söz konusudur. Zaten insanı mükellef ve mesul kılan da bu fiillerdir. Bu ihtiyarî işlerde insan bir şeye karar verdiğinde o işi bedenindeki ve haricî âlemdeki sayısız işlerin birlikte ve muntazam bir şekilde görülmesi sayesinde gerçekleştirmektedir. Yani hayır olsun şer olsun insanın işlediği bütün fiilleri yaratan, bütün kâinatın ve insan bedeninin yaratıcısı ve hâkimi olan Cenab-ı Hak’tır.
İnsanın yaptığı tercihlerde bir zorlama olmadığını kendisi de vicdanen bilmektedir.
"Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun."
Allah’a iman eden bir insan ne Güneş ve hava gibi cansız varlıklara, ne meyve ağaçları gibi yarı canlılara ne de kendisine yardım elini uzatan insanlara değil, bütün bunların yaratıcısına hamdeder, şükreder, minnettar olur. Bunların hiçbiri o dilemedikçe insana ne fayda ne de zarar verebilirler. Bu şuura sahip olmak ise insan için büyük bir emniyet ve huzur kaynağıdır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Her şeyin anahtarı onun yanındadır, her şeyin dizgini onun elindedir..." UFO denen varlıklar, dünyayı tehdit ediyorlar ve bilhassa artık çok bariz denecek kadar cin saldırıları, cin çarpmaları oluyor. Bunlar Üstad'ın yaptığı tefsire ters düşmüyor mu?
UFO'ların var olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur; ama biz var kabul ederek cevap verelim.
Bir varlığın düynaya müdahalesi ve zarar vermesi, Allah'ın iradesinin dışında olduğu anlamına gelmez. Mesela, Amerika Irak'a saldırdı ve Allah'ın kullarını öldürdü. Diğer taraftan insan bünyesine giren bir mikrop, Allah'ın kulunu öldürüyor. Kısacası ölümlerin tümü hergangi bir sebepten meydana geliyor.
Şimdi buradan yola çıkarak, sebepler Allah'a rağmen varlığa müdahale mi ediliyor diyeceğiz. Elbette ki hayır. Zira hepsine belli hikmetlerden dolayı Allah müsaade ediyor. Veya Allah bir insanın ne kadar yaşayacağını tespit etmiştir, böylece bir sebebi ona müsallat ediyor da denebilir.
UFO'lara da bir mikrop veya bir zararlı hayvana nazarı ile bakabiliriz. Allah müsaade ettiği nisbette, etkili olacaktır. Bu UFO masalları şayet gerçek ise, kendi kendine yaratılmamışlardır. Allah'ın memleketinde yaşadıklarına göre Allah yaratmıştır. Onları yaratan, elbette onları idare de edecektir, tıpki bizim vücudumuzu idare ettiği gibi...