"Amel", "Kabul", "Red" münasebeti nasıldır?
Değerli Kardeşimiz;
Reddetmek, devlet otoritesine karşı kuvvet ve silah ile baş kaldırmak ve devlet kanunu güç ile ilga etmek manasında kullanılmıştır. Üstat Hazretleri şöyle buyurur:
"Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var. Ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz." (Kastamonu Lahikası)
Üstad Hazretleri, bu tavrı ile talebelerine nasıl bir mücadele metodu takip etmeleri gerektiğini, Risale-i Nur'un hareket tarzını ifade etmiş oluyor. Zaten böyle bir mücadele tarzı dahilde, yani vatan sathında Ehl-i sünnet ekolünce de tasvip görmemiştir. Bu yüzden Ehl-i sünnet âlimlerinin büyük imamları çok cefa ve çile çekmesine karşın, mevcut iktidara karşı güç ile mukabele etmemiştir. Üstelik nüfuzu ve taraftarlarının çok olmasına rağmen.
İslam âleminde bir yanlış ya da dine zıt bir hal varsa, bunu düzeltmenin yolu emniyet ve asayişi ihlal etmek ya da kargaşa çıkarmak tarzında değildir. Dâhildeki yanlışlar, sabır ve tavsiye ile düzeltilir. Dâhilde kavga ve siyasî gerilimlerle mücadele caiz olmaz. Lakin asayişi bozmamak, toplumun zarar görmemesi için şiddet ve kavgadan uzak durmak, o yanlışı desteklemek ve taraf olmak manasına gelmez.
Üstad Hazretlerinin bu gibi ifadelerinde asıl verilen mesaj, yanlışı ne kabul edin ne de düzelteyim derken başka şeyleri kırıp dökmeyin, diyor. Ehl-i sünnetin mühim bir prensibi olan; "dâhilde müsbet hareket etmek" bizim esas düsturumuzdur.
Üstad Hazretleri bu cümlelerinde cumhuriyetin şekilde ve isimde kaldığını, hakiki olarak uygulanmadığını ve bu isim adı altında keyfî ve cebrî bir idare anlayışının yattığını ve buna da itaat etmeyeceğini ifade ediyor.
Keyfî ve cebrî bir idare ile demokrasi asla bağdaşmaz. Bugün bu daha bedihî bir şekilde tezahür etmiştir. Üstad Hazretlerinin kabul etmediği ve reddettiği rejim, bu köhne keyfî ve cebrî idare anlayışıdır, yoksa cumhuriyet ve demokrasi değildir.
Kabul etmemek, rejimi ve siyasi otoriteyi eleştirip fikir olarak reddetmektir. Yani güç ve kuvvete başvurmadan, rejime muhalefet etmektir. Bu da ya siyaset ile olur ya da fikri bir mücadele tarzında olur. Üstat, rejime karşı siyasi bir yapılanma ile değil, fikren muhalefet etmiştir. Ve tarihte en otoriter rejimlerde bile fikri muhaliflerin bulunduğunu söyleyerek, kendi durumunun normal olduğunu savunmuştur. Şimdiki dünyada siyasi ve fikri muhalefet, demokrasinin bir parçası, bir lazımı haline gelmiştir. Üstad'ın döneminde ise cebir ve diktatör bir rejim hâkim olduğu için, masum ve meşru fikri muhalefetinden dolayı çok eza ve cefa çekmek zorunda kalmıştır. Tarih ve gelecek nesil o dönemi utanç ve nefret ile hatırlayacaktır.
Amel etmemek ise, rejim ve siyasi otoritenin keyfi ve köksüz uygulamalarını hayata geçirip tatbik etmemek demektir. Yani rejimin zorla dayattığı bir hayat tarzını, muhalif kişilerin yaşamamak ile tepki vermesidir.
Meselâ; kanun zoru ile şapka giydirmeye karşı, giymemek ile mukabele etmek, buna örnek olarak verilebilir. Bir çeşit, bu keyfi uygulamaya karşı muhalefet etmektir. Üstat münzevi hayat tarzı ile yeni rejimin dine, insan fıtratına muhalif olan haksız ve köksüz uygulamalarını reddetmiştir. Yoksa Üstat cumhuriyet, hukukun üstünlüğü, adalet, insan hakları, modern insanların müspet kazanımlarını daima kabul edip desteklemiştir.
Senelerce akıl almaz zulüm ve işkencelere maruz kaldığı hâlde, daima müspet hareket metodunu uygulayıp, bedduayı bile menfi hareket sayan, hatta kendisine hapishanelerde yer hazırlayıp zulmedenlere bile hakkını helal eden ve talebelerine de sabrı ve müspet hareketi tavsiye eden asrın büyük müceddidi Bediüzzaman Hazretleri devlete itaat etmenin ehemmiyetini şu ifadesiyle ortaya koyar: “Beni tevkif için gelen jandarmaya kemal-i itaatle ellerimi uzatır, önlerine düşer giderim.”
Gördüğü o kadar zulüm ve işkencelere rağmen, Bediüzzaman hiçbir zaman devlete zarar verecek en ufak bir harekette bulunmamış, menfi hareket düşüncesinde olanlara da her zaman karşı çıkmıştır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar