"Avrupa fünunu ve medeniyeti, Eski Said’in fikrinde bir derece yerleştiği" konusunu nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretleri Eski Said döneminde, medeniyet fenninin usulünü bir derece kabul edip, onlarla iman hakikatlerini müdafaa ediyordu. Yani felsefenin nursuz ve yetersiz fen bilgileriyle iman hakikatlerini izaha çalışıyordu. Hâlbuki Kur’an’ın imana dair getirdiği delil ve usul; eşsizdir ve çok yüksektir. Felsefenin ya da felsefe menşeli kelam ilminin tahkikî imanı vermesi kabil değildir ve bu hususta Kur’an ile mübareze edemez. Kelam ilmi ile Kur’an menşeli Risale-i Nurların, gaye ve maksadı belki aynı olabilir; lakin gayeye giden yolları çok farklıdır.
Kur’an ile felsefe menşeli kelam ilminin farkına Üstad Hazretleri şu şekilde işaret ediyor:
"Bazı Sözlerde ulema-i ilm-i kelamın mesleğiyle, Kur’an’dan alınan minhâc-ı hakikinin farkları hakkında şöyle bir temsil söylemişiz ki:"
"Mesela, bir su getirmek için, bazıları küngân (su borusu) ile uzak yerden, dağlar altında kazar, su getirir. Bir kısım da her yerde kuyu kazar, su çıkarır. Birinci kısım çok zahmetlidir, tıkanır, kesilir. Fakat her yerde kuyuları kazıp su çıkarmaya ehil olanlar, zahmetsiz her bir yerde suyu buldukları gibi, aynen öyle de:"
"Ulema-i ilm-i kelam, esbabı, nihayet-i âlemde teselsül ve devrin muhaliyetiyle kesip, sonra Vâcibü’l-Vücudun vücudunu onunla ispat ediyorlar. Uzun bir yolda gidiliyor. Amma Kur’ân-ı Hakîmin minhâc-ı hakikîsi ise, her yerde suyu buluyor, çıkarıyor. Her bir âyeti, birer asa-yı Musa gibi, nereye vursa âb-ı hayat fışkırtıyor. وَفِى كُلِّ شىْءٍ لَهُ اٰيَةٌ تَدُلُّ عَلٰى اَنَّهُ وَاحِدٌ 'Her şeyde Allah’ın birliğini gösteren bir delil vardır.' düsturunu her şeye okutturuyor.""Hem iman yalnız ilim ile değil; imanda çok letâifin hisseleri var. Nasıl ki, bir yemek mideye girse, o yemek muhtelif âsâba, muhtelif bir surette inkısam edip tevzi olunuyor. İlimle gelen mesâil-i imaniye dahi, akıl midesine girdikten sonra, derecâta göre ruh, kalp, sır, nefis, ve hakeza, letâif kendine göre birer hisse alır, masseder. Eğer onların hissesi olmazsa noksandır. İşte, Muhyiddin-i Arabî, Fahreddin Râzî’ye bu noktayı ihtar ediyor." (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü Mebhas)
Risale-i Nurlar, bu zamanda Kur’an mesleği üzerine gidiyor. Risale-i Nurlar’ın kökü kelam ilmi olsa da muhteva ve usul bakımından, Kur’an’ın tarzı olan sahabe mesleği üzerine gidiyor ve bu zamanda onu hakkı ile temsil ediyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü