"Ayine-i kalbe uzanan bir nisbet-i Rabbâniye... Esma-i hüsnayı birden ayine-i ruhunda gösterebilmesi..." Kalp ve ruh aynaları manasını izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İnsanın câmiiyeti ve şecere-i kâinatın en münevver meyvesi olduğundan, bütün kâinatta cilveleri tezahür eden esma-i hüsnayı birden âyine-i ruhunda gösterebilmesi cihetiyle, Cenâb-ı Hak, tecelli-i zatıyla ve esma-i hüsnanın âzamî mertebede nev-i insanın manen en âzam bir ferdine tecelli-i âzam tezahür eder ki, bu tezahür ve tecelli, Mirac-ı Ahmedî (a.s.m.) sırrıdır ki, onun velayeti, risaletine mebde’ olur." (Sözler, Otuz Birinci Söz, Birinci Esas.)
Burada Üstadımız mi'racın ve mi'racdaki ilahi iltifatın Efendimiz (asm)'a mahsus olmasını izah etmektedir. Her insanın değeri ve kıymeti farklıdır. Özellikle peygamberler ile peygamber olmayan insanların ilahi hitaplara ve iltifatlara muhatap olmaları çok farklıdır.
Mesela; iki insan düşünelim, ikisi de Güneş'ten istifade etmektedir. Lakin birisi kapalı bir yerde durur, sadece penceresinin büyüklüğüne göre Güneş'ten istifade edip, elinde tuttuğu ayna ile evinin içini aydınlatır. Diğeri ise o beldeye hâkim büyük bir dağa çıkıp, o dağdan Güneşi temaşa eder ve dünyanın her tarafını aydınlatan muazzam ve hakiki Güneş'le muhatap olur.
İşte birincisinin Güneş ile olan hitabı aynasının kabiliyetine göre çok dar ve küçük bir perdeden olabilirken, diğeri ise bütün dünyayı aydınlatan ve ısıtan Güneş'le daha büyük ve derin bir hitapta bulunabilecektir.
İşte bu misal gibi Cenab-ı Hakk'ın da insanlarla muhataplığı ve insanların Allah'a olan hitabı, insanların içerisinde bulundukları makama göredir. Bu ilâhî tecelliler ve hitaplar insanların mahiyetine göre tahakkuk eder.
Ruh aynası içinde akıl, vicdan, kalp, hafıza, görme, işitme, konuşma vesaire gibi birçok latif aynalar bulunuyor.
Kalbin ruh içindeki diğer aynalara olan üstünlüğü, bedendeki kalbin diğer organlara olan nisbeti gibidir. Allah insan kalbini kâinatın bir fihristi şeklinde yaratmıştır.
“Şüphesiz ki beden de bir parça vardır; o düzgün olursa bedenin tamamı düzgün olur, bozuk olursa bedenin tamamı bozuk olur. Dikkat ediniz ki o kalptir.”(1)
“Kalp hükümdardır, hükümdar düzgün olunca tebası da düzgün olur, bozuk olunca tebası da bozuk olur.”(2)
“Ben yerlere ve göklere sığmadım, ancak mümin kulumun kalbine sığdım.”(3)
Bu hadislerden de kalbin ne denli geniş bir mahiyete sahip olduğunu anlıyoruz.
Ruh, âlem-i ervaha açılan nuranî ve latif bir duygudur. İnsan ruh penceresi ile ruhanî âlemler ile irtibat kurar. Şayet ruh iman hesabına işlerse, o zaman bütün duygu ve hislerin efendisi hükmüne geçer.
İşte Efendimiz (asm.) Allah'ın bütün isim ve sıfatlarını birden ruh ve kalp aynasında hissettiği için, hem Allah'ı perdesiz görmüş, hem Allah ile konuşmuş hem de Allah'ın huzuruna -onun izniyle- erişebilmiştir.
Dipnotlar:
1) bk. Buhari, İman 39; Müslim, Müsakat 107.
2) bk. C.Sağir, h.no: 5752.
3) bk. Acluni, Keşfu'l-Hafa, 2/195.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Verdiğiniz cevap için Allah razı olsun. Kalp aynasının içinde, görme, işitme, konuşma ve akletme gibi hassaların olmadığı ama ruhun bu hassaları içerdiğine dair Risalelerden bir referans verir misiniz? Bu ikisi arasındaki farkın, bu özellikler üzerinden karşılaştırılıp açıklandığı bir yer var mı? Çok teşekkürler şimdiden.
"İnsanın akıl, ruh, sır, nefis gibi, pek çok vazifedar letâifi ve hasseleri vardır. İnsan-ı kâmil odur ki, bütün o letâifi, kendilerine mahsus ayrı ayrı tarik-i ubûdiyette hakikat cânibine sevk etmekle, Sahâbe gibi geniş bir dairede, zengin bir surette, kalb bir kumandan gibi, letâif askerleriyle kahramanâne maksada yürüsün." (27. Söz)
İnsan ruhu beden gibi olup bütün hasletler, sıfatlar ve özelliklerimizi kapsar. Oysa kalp latifeler içerisinde bir kumandan mesabesinde olup, diğerlerini çalıştırır.