"Bazı on dakikada yazılan risaleler var." Üstadımızın 10 dakikada yazıldığını söylediği Risaleler nelerdir?
Değerli Kardeşimiz;
"O adam, binler arkadaşıyla beraber, o hediye-i Kur’aniyeye el atmışlar; her nasılsa birinci tercümanlık vazifesi ona düşmüş. Onun fikri ve ilmi ve zekasının eseri olmadığına delil, Risale-i Nurda öyle parçalar var ki, bazı altı saatte, bazı iki saatte, bazı bir saatte, bazı on dakikada yazılan risaleler var."(1)
Burada bahsedilen on dakikada telif edilen risalelere misal olarak Emirdağ Lahikası I. cildindeki mektublarda geçen ifadelerden delil getirilebilir. Şöyle ki;
Emirdağ Lahikası I. cilt, 91. Mektub'da Üstadımızın bir hakikatı imaniyeyi avlayamadığı, daha sonra Cevşenü'l-Kebir ve Hülasatü'l-Hülasayı okurken bu hakikatın zahir olduğunu aşağıdaki mektubda bahsediyor:
"Aziz, sıddık kardeşlerim;
"Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-ı imaniye bana görünüyor. Telif zamanı tamam olması hikmetiyle, ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikatı avlayamadım. Vâzıhan ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikattan kısacık bahsedeceğim."
اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ hadisi, hem cevâmiü’l-kelimden, hem müteşabih hadislerdendir. Pek büyük ve küllî nüktesi, benim kalbime, Hülâsatü’l-Hülâsa ile Cevşenü’l-Kebir’i okuduğum vakit zahir oldu. Ben de, o acip ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için, şifreler, işaretler nev’inden Hülâsatü’l-Hülâsa’nın on yedinci mertebesi olan 'Kur’ân lisanıyla şehadet' ve on sekizinci mertebesi olan 'kâinat lisanıyla şehadet' ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum:
لاٰۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللّٰهُ الْوَاجِبُ الْوُجُودِ الْواَحِدُ اْلأَحَدُ بِلِسَانِ الْحَقِيقَةِ اْلاِنْسَانِيَّةِ بِكَلِمَاتِ حَيَاتِهَا وَحِسِّيَّاتِهَا وَسَجِيَّاتِهَا وَمِقْيَاسِيَّتِهَا وَمِرْاٰتِيَّتِهَا وَبِكَلِمَاتِ صِفَاتِهَا وَأَخْلاَقِهَا وَخِلاَفَتِهَا وَفِهْرِسْتِيَّتِهَا وَأَنَانِيَّتِهَا وَبِكَلِمَاتِ مَخْلُوقِيَّتِهَا الْجَامِعَةِ وَعُبُودِيَّتِهَا الْمُتَنَوِّعَةِ وَاِحْتِيَاجَاتِهَا الْكَثِيرَةِ وَفَقْرِهَا وَعَجْزِهَا وَنَقْصِهَا الْغَيْرِ الْمَحْدُودَةِ وَاِسْتِعْدَادَاتِهَا الْغَيْرِ الْمَحْصُورَةِ.
"İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülâsatü’l-Hülâsa’ya bir hâşiye yapınız."
"Evet ben, Hülâsatü’l-Hülâsa’yı okuduğum zaman, koca kâinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nevin lisanı çok geniş olmasından, fikir yoluyla sıfât ve esmâ-i İlâhiyeyi ilmelyakîn ile iz’an etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür."
"Hakikat-ı insaniyeye baktığı vakit, o cami mikyasda, o küçük haritacıkta, o doğru nümunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat’î ve şuhudî ve iz’anî bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıfât ve esmâyı tasdik eder. Hem çok kolay, hem hazır yanındaki âyinesinde hiç uzun bir seyahat-ı fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikîyi kazanır ve اِنَّ اللّٰهَ خَلَقَ اْلاِنْسَانَ عَلٰى صُورَةِ الرَّحْمٰنِ hakiki bir mânâsını anlar. Çünkü, Cenâb-ı Hak hakkında suret muhal olmasından, suretten murat, sîrettir, ahlâk ve sıfâttır."
"Evet, nasıl ki ehl-i tarikat, seyr-i enfüsî ve âfâkî ile mârifet-i İlâhiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüsîde, yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalble bulmuşlar. Aynen öyle de yüksek ehl-i hakikat dahi, mârifet ve tasavvur değil, belki ondan çok âlî ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler."
"Biri: Kitab-ı kâinatı mütalâa ile Âyetü’l-Kübrâ ve Hizbü’n-Nuriye ve Hülâsatü’l-Hülâsa gibi âfâka bakmaktır."
"Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakîn derecesinde vicdanî ve hissî, bir derece şuhudî olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütalâa ile imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki, sırr-ı akrebiyete ve veraset-i Nübüvvete bakar. Ve enfüsî tefekkür ü imanî hakikatinin bir parçası, Otuzuncu Sözün, ve “ene” ve “enaniyet”te ve Otuz Üçüncü Mektubun Hayat Penceresinde ve İnsan Penceresinde ve bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece beyan edilmiş. Bunu hem Lâhikaya, hem Sikke-i Gaybiye’ye, hem Hülâsa’nın âhirine yazılsın."(2)
Başka mektubda ise "on dakika zarfında" ifadesine açıklık getirilerek, bunun Hülasatü’l-hülasa olduğu ifade edilmektedir:
"Size yazmıştım ki: Nasıl Hizb-i Nuriye Risale-i Nur’un ve Âyetü’l-Kübrâ’nın bir hülâsasıdır; öyle de on dakika zarfında Hizb-i Nuriyenin bir hülâsası, bu Ramazan-ı Şerifin feyzinden ve Ramazan’da telif edilen ve yeni intişar eden Ramazaniye Risalesi olan Âyetü’l-Kübrâ’nın otuz üç mertebe-i vücûb ve vücûd ve tevhid otuz üç elsine-i külliye ile tezahür ettiği gibi, ruh ve hayal ve kalb o noktadan öyle bir inbisat ve inkişaf etti ki, her bir mertebenin söylediği Lâ ilâhe illâllah şehadetini dediğim vakit, o küllî lisan benim oluyor gibi azametli bir tevhid hissettiğimden, Âyetü’l-Kübrâ, Güneş gibi iman nurlarını ruhlara telkin edebilir. Şeksiz şüphesiz kanaat ettim ve gördüm ve İmam-ı Ali’nin (r.a.) ona verdiği ehemmiyetin sırrını bildim."(3)
Burada Ayetü'l-Kübra'nın hülasası olan ve Hizbü'l-Hakaik'in 7. bölümünü teşkil eden "Hülasatü'l- Hülasa"dan bahsedilmektedir. Böylece ikinci mektubda kırmızı ile işaretlenen yazıda geçtiği gibi, yukarıdaki ilk mektubda bahsedilen Hülasatü'l-Hülasanın ehemmiyetli ve feyizli sırlarının bahsedildiği bu mektubun 10 dakikada yazıldığını ortaya koyar.
Dipnotlar:
1) bk. Kastamonu Lahikası, 111. Mektup.
2) bk. Emirdağ Lahikası-I, 91. Mektup.
3) bk. age., 38. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Muazzam bi araştırma. Allah r olsn. Yıllardır işin içinden çıkamıyordum ..