"Yanımda bir rovelver varken, ikinci bir kuvvetli rovelver daha tedarik etmeye lüzum gördüm." Bu, menfi bir hareket değil mi?
Değerli Kardeşimiz;
"İkincisi: Gerçi has kardeşlerim her birisi mükemmel bir Said hükmünde Nura sahiptirler. Fakat ihlâstan sonra en büyük kuvvetimiz tesanüdde bulunduğundan ve meşreplerin ihtilâfıyla, hapiste olduğu gibi, bir derece tesanüd kuvveti sarsılmasıyla hizmet-i Nuriyeye büyük bir zarar gelmesi ihtimaline binaen; bu biçare ihtiyar hasta hayatım, tâ Lem’alar, Sözler mecmuası da çıkıncaya kadar ve korkaklık ve kıskançlık damarıyla hocaları Nurlardan ürkütmek belâsı def oluncaya kadar ve tesanüd tam muhkemleşinceye kadar o hayatımı muhafazaya bir mecburiyet hissediyorum."
"Çünkü uzun imtihanlarda mahkemeler, düşmanlarım, benim gizli ve mevcut kusurlarımı göremediklerinden, hıfz-ı İlâhî ile bütün bütün beni çürütemediklerinden, Risale-i Nur’a galebe edemiyorlar. Fakat hayat-ı içtimaiyede çok tecrübelerle mahiyeti bilinmeyen, benim vârislerim genç Saidlerin bir kısmını, Nurun zararına iftiralarla çürütebilirler diye, o telâştan bu ehemmiyetsiz hayatımı ehemmiyetle muhafazaya çalışıyorum. Hattâ yanımda bir rovelver varken, ikinci bir kuvvetli rovelver daha tedarik etmeye lüzum gördüm. Düşmanların zehirleri kardeşlerimin duasıyla kırıldıkları gibi, sâir suikastları dahi inşaallah akîm kalacaktır."(1)
Sürekli takip edilen ve öldürülmek istenen birisinin, sırf nefs-i müdafaa maksatlı yanında silah taşıması gayet normaldir. Üstad rovelveri ömrünün sonuna kadar tedbir maksatlı olarak yanında taşımıştır. Bu, yukarıdaki ifadelerinden de anlaşılmaktadır.
"Üstad’ın belinde tabanca vardı. İçimden geçti; 'Hoca silahlı olur muymuş hiç!' dedim. Evliya bu kardeşim... Derhal cevabını verdi: 'Daha eski partinin çok münafıkları var, nefs-i müdafaa meşrudur, onun için ben silahsız durmam.' dedi."(2)
Ağabeylerin hatıralarında anlatılanlara göre, Üstadı öldürmek niyetiyle gelenler olurmuş. Bir defasında birisine rovelveri göstermiş; "Bakın ben de boş değilim" diyerek gözdağı vermiş.
Evet, nefsî müdafaa için silah taşımak elbette meşrudur. Devletten izin alındığında buna malik olmak mümkündür. Fakat Üstad âdi ve basit sebeplerden dolayı veya sırf dünyevî hayatını muhafaza niyetiyle değil, tamamen din düşmanlarının din ve iman hizmetine mani olmak için yapacakları suikasttan müdafaa maksatlı yaptığı hayatındaki çok tecrübelerle sabittir. Hatta mahpuslara verdiği bir derste şöyle demiştir:
"İşte, şimdi sizin gibi fıtrî kahramanlık damarını taşıyan yeni arkadaşlar, bu zamanda mânevî büyük bir kahramanlıkla heyet-i idareye deyiniz ki: 'Değil elimize bıçak, belki mavzer ve rovelver verilse, hem emir de verilse, biz bu bîçare ve bizim gibi musibetzede arkadaşlarımıza dokunmayacağız. Eskide yüz düşmanlık ve adavetimiz dahi olsa da onları helâl edip hatırlarını kırmamaya çalışacağımıza Kur’ân’ın ve imanın ve uhuvvet-i İslâmiyenin ve maslahatımızın emriyle ve irşadıyla karar verdik.' diyerek, bu hapsi bir mübarek dershaneye çeviriniz."(3)
Bu da gösteriyor ki, Üstad Hazretleri basit bir sebepten değil, din ve iman hizmetine taalluk eden ciddi bir durumdan dolayı silah bulundurmuştur.
Evet, müsbet hareket etmek demek, düşman karşısında sürekli ezilmek, sürekli alttan almak manasına da gelmiyor. Düşmanın tavrına göre pozisyon almak müsbet hareketin ta kendisidir. Düşman seninle sulh etmişse ona şiddet kullanmak olmaz, ama düşman sana şiddetle geliyorsa, nefs-i müdafaa açısından ona şiddet göstermek gerekir. Bu müsbet hareket etmeye mugayir bir durum olmaz.
Dipnotlar:
(1) bk. Emirdağ Lâhikası-II, 9.Mektup.
(2) bk. Tanıyanların Dilinden, MUSTAFA RAMAZANOĞLU.
(3) bk. Şualar, On Dördüncü Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü