"Ben dahi, iman ve sadakat şartlarıyla, Risale-i Nur talebelerini bütün dualarıma ve manevî kazançlarıma,.." İman ve sadakat şartını izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Aziz kardeşlerim, işte böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisâta karşı, ihlâs kuvvetinden sonra bizim en büyük kuvvetimiz, iştirâk-i a’mâl-i uhrevî düsturuyla birbirimize kalemlerle, her birinin a’mâl-i saliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi; lisanlarıyla, her birinin takvâ kalesine ve siperine kuvvet ve imdat göndermektir..."
"Ve ben dahi, iman ve sadakat şartıyla, Risale-i Nur talebelerini bütün dualarıma ve manevî kazançlarıma, yirmi dört saatte, iştirak-i a’mâl-i uhreviye düsturuyla, bazan yüz defadan ziyade 'Risale-i Nur talebeleri' ünvanıyla hissedar ediyorum."(1)
İmanı şüphe ve dalalet içinde olanların bu duaya dâhil olması mümkün değildir. Demek bazen Risale-i Nur talebesi gibi görünüp de imanı şüphe ve dalalet içinde olanlar bulunabiliyor ki, bunların dualara ve manevî kazançlara hissedar olması mümkün değildir. Dualara ve manevî kazançlara hissedar olabilmenin birinci ve en mühim şartı, sahih bir imandır.
Sadakat ise, sahih imanla birlikte Risale-i Nur'un iman hizmetine sadık kalıp, bu hizmeti her şeyin üstünde tutmaktır.
Sadakat, hakta ve doğrulukta şiddetli sebat ve sarsılmamak manasına geliyor. Yani dünyanın en azaplı hâli ile en cazip ve çekici hâli sadık birisini yolundan şaşırtmaz, istikametini bozamaz, demektir.
Sadık bir Nur talebesinin kalbindeki iman öyle bir nakşolunmuştur ki, dünyanın hiçbir hâli onu sarsmaz ve onu yolundan çeviremez. Zira onun imanı çelik gibi metin ve sağlamdır. Sadıkiyet ya da sıddıkiyet makamı nübüvvet makamından sonra gelir, ki bu makamın piri Hazret-i Ebu Bekir (ra)’dır.
Hulasa olarak, sadakat denildiğinde, kuvvetli imanı da beraber mülahaza etmek icab eder. Risale-i Nur tahkikî iman dersi verdiği için, dolaylı bir şekilde sadakati de vermiş oluyor.
(1) bk. Kastamonu Lahikası, 103. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü