"Meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı a’mâl-i sâliha ve umur-u hayriye daha kıymetli, daha sevaplıdır." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Fakat, madem خَيْرُ اْلاُمُورِ اَحْمَزُهَا [“İşlerin en hayırlısı zorlu olanıdır.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:55)] sırrıyla, meşakkatli, külfetli, zevksiz, sıkıntılı a’mâl-i sâliha ve umur-u hayriye daha kıymetli, daha sevaplıdır. O sıkıntıda, o meşakkatteki ziyade sevabı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde mesrurâne şükretmek gerektir." (1)
"Bir şeydeki meşakkat, alamet-i makbuliyettir" darb-ı meseline göre, amelin makbul ve değerli olup olmadığı içindeki meşakkat ve sıkıntıya göre değişebilir. Zahmet ve zorlukla yapılan bir ibadet kolay ve zahmetsiz yapılan ibadetten daha kıymetli ve daha sevaplıdır.
Mesela, dağ başında, soğuk ve tehlike içinde nöbet tutan bir askerin aldığı sevap, sıcak bir kulübede nöbet tutan askerin aldığı sevaptan daha kıymetli ve daha sevaplıdır.
Hasta halinde namaz kılanın aldığı sevap, sağlıklı ve zinde birisinin kıldığı namazdan daha faziletli ve daha sevaptır.
Yazın uzun ve sıcak günlerinde tutulan orucun kıymeti ve sevabı ile, kışın kısa günlerinde tutulan orucun kıymeti ve sevabı bir değildir.
Bazı insanlar ibadetin içindeki manevî zevkin cazibesi ile ibadeti şevk ile yaparlar. Bu kolay olandır; mühim olan o manevî zevk olmadan ibadetimizde istikrarlı olabilmemizdir.
Bununla alakalı doğrudan olmasa da irtibatlı olan ayetler de mevcuttur. Birkaç misal vermeye çalışalım:
1. اَمْ حَسِبْتُمْ اَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذ۪ينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْۜ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَٓاءُ وَالضَّرَّٓاءُ وَزُلْزِلُوا حَتّٰى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُ مَتٰى نَصْرُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ نَصْرَ اللّٰهِ قَر۪يبٌ
"Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, 'Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?' diye niyaz etmişlerdi. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır." (Bakara, 2/214)
2. وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
"...Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır." (Bakara, 2/177)
3. وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ
"Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!" (Bakara, 2/155)
Hulasa; ibadette şartlar ağırlaştıkça ve zorlaştıkça sevap ve fazilet de ona göre artar; şartlar kolaylaşıp hafifledikçe sevap ve fazilet de o nisbette azalır.
(1) bk. Kastamonu Lâhikası, 91. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü