"Ben de bu vatanın bir evladıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır." Herkese mi farz, tebliğ manasında mı?

Soru Detayı

- Yoksa bu farz vazife, emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker midir?
- Eğer bu ise Ehl-i sünnet'e göre bu vazife vaciptir; Mu'tezile'ye göre farzdır...

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Madem ben de bu vatanın bir evladıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır." Bu cümlede ki "farz" ifadesi, hem vatana faydalı olmayı, hem dinin bir vecibesi olan tebliği hem de emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münkeri ifade ediyor.

Vatana hizmet etmek her vatanseverin bir vazifesidir ki, farz bu manadaki vatanî vazifeyi ifade etmektedir. Askere gitmek farzdır denildiğinde, burada ki farz vatanî bir vazife ifade eder. Burada zikredilen farz, İslam’ın farzları gibi bir farz ibadet değildir.

Vatan; her şeyden azizdir. Vatanı olmayanın namusu tarumar olur, evi, barkı ve mülkü olmaz. Millet ile vatan, ruh ve beden gibidir. Devletsiz, vatansız bir millet yetim, milletsiz vatan da harabe bir ev gibidir. İnsanın en esaslı vazifelerinden birisi de vatanını sevip sevdirmesi ve ona gereken hizmeti yapmasıdır. Çünkü devlet ve vatan, Cenab-ı Hakk’ın bizlere ihsan ettiği nimetlerin başında gelir.

Din, can, mal, namus ve evlat, vatan ile muhafaza olunur. Vatana ihanet edenler kat’iyyen affolunmazlar. Zira onlar milletin malının, canının ve namusunun mahvına sebep olmuşlardır. Kendi menfaatlerini vatanın ve milletin menfaatine tercih eden bir kimse vatan ve milletine ihanet etmiş olur.

Vatan; tahassüngâhımızdır, hanemizdir, bahçemizdir, tarlamızdır, kışlamızdır, mescidimizdir ve ibadethanemizdir. Bu dünyanın nimetlerini o hanede kazandığımız gibi, ebedî saadetimizi de yine burada kazanacağız.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vatanını pek ziyade severdi. Düşmanları kendisini Mekke-i Mükerreme’den çıkarttıkları gün; “Ne yapayım? Ben seni çok seviyorum ama düşmanlarım beni senden çıkarttılar.” diye teessürünü ifade etmiştir. Hz. Peygamber’in (asm.) yanında vatandan bahsedildiğinde mübarek gözleri yaşla dolardı.

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 3/104)

Müfessirler bu ayetin tefsirinde, bu vazifenin şer'î manada farz-ı kifaye olduğu üzerinde ısrarla durmuşlardır. Ayette geçen “minküm” tabirindeki “min” edatının bâziyet manasından hareketle, söylenen bu hüküm, inanan her bir insanı derin derin düşündürmelidir. Zira günümüzde bu vazifenin farkında, idrakinde ve şuurunda olan kişilerin az olduğu herkesin kabullendiği bir hakikattir.

Bazı müfessirler de buna ilaveten ayetin yüklemiş olduğu bu mes’uliyeti yerine getiren bir cemaat yoksa, iyiliği emretme, kötülüğü menetme vazifesinin farz-ı ayn olduğunu ifade etmektedirler. Bu ise mezkûr vazifenin namaz, oruç, zekât vb. gibi ferdî mükellefiyetler sahasına girdiğini göstermektedir.

"Emir bi'l-ma'rûf", yani iyiliği emretmek ve "nehiy ani'l-münker" yani kötülükten sakındırmak, Mutezile mezhebinin bu esasına göre, kişi itikadî ve amelî konularda insanları iyiliğe çağırmalı, iyiliği yaymalı, kötülüğe karşı ise sakındırmalı, uyarmalıdır.

Bu esastan yola çıkarak Mutezile mezhebi mensupları uzun yıllar boyunca farklı görüşte, mezhepte ve itikatta olan birçok insanla tartışmış, hatta zaman zaman şiddet kullanmışlardır.

Bu hususta Ehl-i sünnet ile Mutezile arasındaki fark, cidal ve usuldür. Ehl-i sünnet marufu emretmek ve münkerden sakındırmak hususunda itidali ve kavl-i leyyini esas alırken, Mutezile ise münakaşa, cidal ve nizaı esas alıyor.

Üstad Hazretleri de bu hususta şöyle buyuruyor:

“Çünkü, mesâil-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir.”(1)

Yoksa iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek vazifesi vacibtir. Hanefi ıstılahında vacib farz mesabesindedir.

(1) bk. Mektubat, On İkinci Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.039
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Nurun fedaisi
Cevabınız için Allah razı olsun.. Teşekkürler.. Ben de emr-i bi'l-maruf nehy-i ani'l-münker olduğunu düşünüyordum.. Ama okuduğum kitaplarda bu vazifenin vacip olduğunu okuyunca burayı tam olarak anlayamamıştım.. Sadece bu konuyla ilgili bir sorum olacak 《Yoksa iyiliği emretmek ve kötülükten men etmek vazifesi vaciptir. Hanefi ıstılahında vacip farzın yerini tutar. 》demişsiniz de.. Üstad Hazretleri Şafiî Mezhebine tabi.. Üstad Hazretleri Risale-i Nur eserlerinde Şafiî amelî mezhebine ve Eş'âri itikadî mezhebine göre hüküm veriyor.. Meselâ Mektubat'ta geçen Lâ ilahe illallah mücerred olur mu? Sualine verdiği cevap misüllü.. Burada Üstad Hazretleri Şafiî olduğu halde bu hükmü vermenizi anlayamadım.. Burayı da açarsanız sevinirim.. Selam ve dua ile..
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale

Üstadımız genelde Eşari ve Maturudi ekolünü bir mülahaza ediyor. Yani Risale-i Nurun belli bir mezhep ya da ekolü baskın bir şekilde öne çıkardığı doğru değildir. Çünkü Risale-i Nur iman konusunda fetva verme makamındadır taklit makamında değildir. Bazı konularda Şafi ve Eşari öne çıkarken bazı konularda da diğerleri öne çıkabilir. Vacip kavramı Hanefi bir kavramdır mesela. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Nurun fedaisi
Doğru diyorsunuz.. Meselâ biz Hanefilerde vitr namazı vacip.. Şafiî Mezhebine göre sünnet.. Kurban kesmek ve hâkeza.. Doğru mu?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Aynen.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...