"Beşer" ile "İnsan" aynı mıdır?
Değerli Kardeşimiz;
Beşer(e): Kelime olarak insan derisinin dış yüzleri manasına geliyor. Terim olarak ise insan ve âdem demektir.
İnsana beşer denmesi, hayvanların aksine üzerinde yün, kıl ve tüy gibi şeylerin bulunmayıp, derisinin olduğu gibi görünmesindendir. (1)
Kelime manasından da anlaşılacağı üzere, "beşer" tabiri, insan hakkında, onun maddî yönü ve dış görünüşüyle ilgili olarak kullanılır. Kullanışta kelimelerin ince manalarını göz önünde bulunduran Kur’an-ı Kerîm, beşer sözcüğünü insanın bu yönüyle ilgili olarak ele almıştır.(2) Meselâ:
"Ve O, sudan bir beşer yarattı." (Furkan, 25/54).
İnsan: Bu kelimenin aslı, lügat âlimlerince "ins"ten geldiği söylenir. Kamusta da kûfiun'a göre "Nisyan" kelimesinden geldiği zikredilmektedir. Akıl, şuur ve iman ile diğer canlılardan ayrı, Cenab-ı Hakk'ın en mükerrem yarattığı mahlûku olup, Rabbanî nimetleri unutkanlığı dolayısıyla insan denilmiştir. Ayrıca huy ve ahlâkı yüksek manasına da geliyor.
Hulasa olarak beşer, insanın maddî ve görünen yüzü, insan ya da insaniyet ise, onun manevî ve ahsen-i takvim diye ifade edilen ciheti de yüce yönüdür. İnsan hem beşer olarak, hem de insaniyet noktasından yaratılmışlar içinde en yüksek makamdadır.
Mahlûkatın en şereflisi ve en üstünü insandır. İnsan cisim ve ruh denilen iki terkipten meydana gelmiştir. İnsanın en kıymetli latifesi kalbidir. İnsanın insaniyeti cisminde değil, maneviyatındadır. Ne kendisini ne de kâinattaki harika eserleri okumayan, yaratıcının sonsuz kudretini, mutlak iradesini, nihayetsiz fiillerini düşünmeyen akılda hiç bir hayır yoktur. Kendini okuyamamış, hakikati bulamamış, yaratılış gayesinden habersiz ve ulvi hasletlerden mahrum olan bir insanın makamı ne olursa olsun, onun Yüce Allah'ın yanında hiçbir kıymeti yoktur.
İman, marifet, ubudiyet, tefekkür, zikir ve dua gibi ulvi hasletlerden mahrum olanlar mesleğinin zirvesine de çıksalar, fen ve teknik adına birçok eser de ortaya koysalar, yine de cehalet karanlığından kurtulamazlar. Onlar mesleklerinin faydasını sadece dünyada görürler.
Dipnotlar:
(1) bk. Râğıp el-Isfahânî, el-Müfredât fî Garîbi’l-Kur’an, Beyrut (t.y.) 47.
(2) bk. a.g.e.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Üstadın bir hayali bir kelimeye kaç mana geldiğini açıklayan lügatlara muhalif olarak bir manaya kaç kelimenin geldiğini açıklayan bir lügat çalışması yapmakdı. Bu muazzam çalışma bir nebze Risale-i Nur da tebarüz ediyor. Evet zihin kelime kalıplarından ziyade mana ile alakadar olması için ve editörün cevabında izah edildiği gibi bir kelimede tam olarak anlaşılmayan başka bir nüans farklılığı ifade etmek için ve de bir mananın türçe ve arapça kelime karşılığını öğretmek için Üstad bir çok yerde aynı anlama gelen kelimeleri beraber kullanır: Bu misaller "Sözler"den alınmıştır. (Parantez içindeki rakamlar, Envar Neşriyatın son baskısındaki sahifeleri gösterir. ) -anahtar (535), miftah (536) -tahammül edemez ve yüklenemez (537) -istinad eder. . . . dayanır (627) -ince ve dakik (627) -müstağni ve hiç kimseye ihtiyacı olmayan (628) -tezyin ettiği gibi süslendirip (654) -sever, muhabbet eder (620) -gerek, lazım (621) -mâhir, usta (623) -tevkif ve durdurma (624) -istab’ad. . . . akıldan uzak ve muhal görür (65) -nihayetsiz, gayr-i mütenahi (552) -âlem-i ahiret (531), öteki alem (556) -me’yus, ümitsiz (584) -umum, bütün (586) -kanat, cenah(589) -küreyvat-ı hamra, yuvarlak kırmızı mevcut (592) -lisaniyle, diliyle (592) -beden-i insani (593), insanların bedeni (594) -şuunat, işler (595) -zaptetmek, ele geçirmek(596) -semanın (603), göğün (603) -yüz, sima(606) -istiğna-yı mutlak var, hiçbir cihetle ihtiyaç yok (607) -ekl, kelam ve fikirdir, yani yemek, söylemek ve düşünmektir (608) -elinde, kabzasında (609) -gölgesi, zılali (611) -geniş, vüs’atli (508) -vahşî, hiç şehir görmemiş (508) -hâlidir, boştur (508) -hakir, küçük (508) -âkil-ün nebat, ot . . . . yerler (508) -âkil-üs-semek, balık. . . . . yerler (508) -nardan, ateşten (508) -nurdan, ışıktan (508) Demek Risale-i Nur kendi içinde küçük bir arapça-türkçe bir lugat sistemine sahip olup çok luzumlu kelimeleri öğretir.
Beşer kelime olarak insan derisinin dış yüzü anlamına geliyor terim olarak ise insan demektir. Arapça bşr kökünden gelen başar بشر "insan, genel olarak insan türü, etten kemikten yapılmış olanlar" sözcüğünden alıntıdır.
Tebşir ise müjdelemek, hayırlı haber vermek ve muştulamak anlamına geliyor. Arapça bşr kökünden gelen tabşīr تبشير "müjdeleme" sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça buşrā بشرَى "müjde" fiilinin tefˁîl vezni masdarıdır.
İnsan güzel bir haberle müjdelenince insanın yüz ifadesi yani yüzdeki derisi değişiyor. Bundan dolayı mujdeye tebşir denilmiş olamzmı?