Bir ilahı kabul etmeyen neden "Nihayetsiz ilahları kabul" etmek mecburiyetinde kalacak?
Değerli Kardeşimiz;
Mektubat’tan konumuza ışık tutacak bir hakikat dersi:
"Bir noktayı tam yerinde icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahi lazımdır. Zira, şu kitab-ı kebîr-i kâinatın her bir harfinin, bahusus zihayat her bir harfinin, her bir cümlesine müteveccih birer yüzü, nazır birer gözü vardır."
Bu kâinat kitabının her bir harfi, her bir kelimesi kitabın tamamından süzülmüş bir hülasa gibidir. Kâinatın tümünü yaratamayan bir tek çiçeği de yaratamaz.
Bir çiçeği yaratmak için de bir yıldızı yaratmak için de sonsuz bir ilim ve nihayetsiz bir kudret gerekir. İşte bütün bu sonsuz fiiller Allah’a isnad edilmezse, her bir varlığı ayrı bir ilahın yaptığı kabul edilecektir, bu ise bir tek ilaha mukabil mahlukat adedince ilahları kabul etmeyi gerektirir.
Bir tek ilahı kabul etmeyen kişi, atomlar adedince ilahları kabul etmek zorunda kalır. Çünkü bir tek atom ile bütün Güneş sistemi, yaratılış bakımından müsavidir. Atomun nasıl harika bir sanat eseri olduğunu, yaratılış bakımından Güneş sisteminden geri kalmadığını o sahada ihtisas yapanlar hayretle görebilmektedirler. Yani Güneş sistemini yaratmak için nasıl sonsuz bir ilim, mutlak irade ve nihayetsiz bir kudret gerekli ise, bir atomu yaratmak için de aynı sıfatların olması lazımdır.
Her bir atomu yaratmak için ya ayrı bir ilah olduğu kabul edilecek ya da “Bütün atomların yaratıcısı bir olan Allah’tır.” denilecek. Atomlar adedince ilahları kabul etmek akıl ve mantık açısından mümkün değildir.
Ortada çok ince bir nizam var. Bu nizam akıl, şuur, gaye ve hesaptan mahrum; kör, sağır atomlarca icra ediliyor. Bu yüksek gayeye, o gayeden bihaber atomların hizmet ettirilmesi, perde arkasında; ilmi, iradesi ve kudreti ile bu nizamı kuran ve itina ile koruyup devam ettiren Hâlık’ı açık bir şekilde gösteriyor.
"Elhasıl, her bir şey, hareketiyle bütün eşyayı vahdet namına zabteder. Demek bütün yıldızları elinde tutmayan, bir tek zerreye Rab olamaz." (Sözler, Otuz İkinci Söz, Birinci Mevkıf)
Zerre, girdiği her mekânı sahibi namına zapt ediyor. Yani "Zerre kiminse, zerrenin hareket ettiği kâinat da onundur."
Sayısız aynalarda görünün ışıkların, bir Güneş'ten geldiği kabul edilmezse, her bir aynanın içinde hakiki bir Güneş'in olduğu kabul edilmeliri.
İşte kâinat ve içindeki her bir eşya birer aynadır. Bunlar üzerinde görünen sayısız hikmet, güzellik ve nakışlar ise Allah’ın isim ve sıfatlarının birer yansıması ve tecellisidir. Tek bir ilahın varlığını kabul etmeyen kişi, eşya adedince ilahları kabul etmek zorunda kalır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü