"Bir Mâbud ki, zevalde defnoluyor; onu çağırmam, ona iltica etmem. Çünkü nihayetsiz muhtacım ve âcizim... Zevalden kendini kurtaramayan nasıl mâbud olur?" İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Bu metinde geçen "mabud" kelimesinden Allah’a ortak koşulan şeyler anlaşılacağı gibi, mecazî manada, “Allah rızası düşünülmeden hedef alınan bütün menfaatler, makamlar, servetler, kısacası, insanı Rabbine ibadetten uzaklaştıran her şey” olarak da tefsir edilebilir.
Bu ikinci mana “şirk-i hafiye” girer. Nur Külliyatı'nda riyakârlığın gizli şirk olduğu nazara verilmiştir. Yani, Allah için amel etmek yerine; başkaları görsün, takdir etsin veya ona bir menfaat kazandırsın diye yapılan bütün ameller gizli şirke girer. Dolayısıyla, bunların her biri batıl bir mabud olarak insanı ihlâs ile ibadet etmekten alıkoyarlar.
"Onun (Allah’ın) vechinden (zatından ve onun rızası için yapılanlardan) başka her şey helak olacaktır." (Kasas, 28/88)
Bu âyet-i kerîmeden hareketle, “zevalden kendini kurtaramayan” her şeyin helak olmaya mahkûm olduğunu ve bunların mabud olamayacaklarını yakinen biliriz. Bu ister batan Güneş olsun, ister ölen bir insan olsun, isterse dünyanın geçici mevki ve makamları olsun fark etmez. Hepsi helak olmakta eşittirler ve bunların hiçbirine ibadet edercesine bağlanılamaz, bunların hiçbirinden yardım beklenemez, medet umulamaz.
"İşte şu vaziyette bir insana hakikî Mabud olacak; yalnız, her şeyin dizgini elinde, her şeyin hazinesi yanında, her şeyin yanında nâzır, her mekânda hazır, mekândan münezzeh, acizden müberra, kusurdan mukaddes, nakıstan muallâ bir Kadîr-i Zülcelal, bir Rahîm-i Zülcemal, bir Hakîm-i Zülkemal olabilir."(1)
1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü