İşa vaktinde İbrahimvari "Lâ-uhibbü’l-âfilîn" demeyi nasıl yorumlarsınız? Burada Hz. İbrahim ile ilgili hangi hadise nazara veriliyor?

İşa vaktinde İbrahimvari "Lâ-uhibbü’l-âfilîn" demeyi nasıl yorumlarsınız? Burada Hz. İbrahim ile ilgili hangi hadise nazara veriliyor?
Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Hz. İbrahîm’in (a.s) babası ve kavmi putlara ve yıldızlara tapıyorlardı.

En’am sûresinde Hz. İbrahîm’in (a.s) bu yanlış inanca karşı çıktığı ve babasını şöylece ikaz ittiği haber veriliyor:

“Bir zaman İbrahîm, babası Âzer’e: Putları ilah mı ediniyorsunuz? Doğrusu ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum, demişti.” (En’am, 6/74)

Hz. İbrahîm’in (a.s) yıldızı görünce “İşte benim Rabbim budur.” deyip, yıldız kaybolunca da “Ben kaybolup gidenleri sevmem.” demesini tefsir âlimlerimizin büyük çoğunluğu şöyle yorumlamışlardır:

Bu ifade, gök cisimlerine tapanları kınamak ve onların yanlış yolda olduklarını bildirmek ve irşad etmek için kullanılmış bir metottur. Yani, "Bu mu benim rabbim?" mânasınadır ve yıldız kaybolunca, "Bu batmaya mahkûm olan şey ilah olamaz." demesi başkalarına ders vermesi içindir. Nitekim Ay batıp kaybolunca, “Eğer Rabbim beni doğru yola sevk etmeseydi, yemin olsun ki sapık kavimden olurdum." demiş, keza güneşin kaybolması üzerine de “Ey kavmim! Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.” buyurmuştur.

Bu tefekkür yolculuğunun sonunda ise şöyle demiştir:

“Şüphesiz ki ben, hanif olarak (Allah’ın birliğine inanarak) yüzümü gökleri ve yeri yaratmış olana çevirdim. Ve ben, müşriklerden (Allah’a ortak koşanlardan) değilim.” (En’am, 6/79)

Cenâb-ı Hak, bu kıssayı Resulullah Efendimize (asm) vahy etmiş, O da bunu Mekke halkına anlatarak onları putperestlikten men etmeye çalışmıştır.

Kıssanın yatsı namazıyla ilgisini şöyle kurabiliriz:

Dördüncü Nükte'de yatsı namazının vakti girince “gündüzün tamamen kaybolduğu, kışın beyaz kefeniyle ölmüş yerin yüzünü örttüğü ve ölen kişinin geride bıraktığı bakiye-i âsârının da ölüp nisyan perdesi altına girdikleri” nazara veriliyor. Bunların hepsi “afilîn” yani “ufül eden, batan, kaybolanlar” zümresine giriyorlar. “La-uhibbül afilin” sözüyle insan kalbinin bunların hiçbiriyle tatmin olamayacağına ve bunları sevmek için yaratılmadığına dikkat çekilmiş olunuyor.

Âyetten bu dersi alan bir mü’min, ancak Mahbub-u Bâkî'nin muhabbetiyle tatmin olabilen kalbini, batıp kaybolan kişilere, makamlara ve servetlere bağlamaz.

“Bir mabud ki, zevalde defnoluyor; onu çağırmam, ona iltica etmem. Çünki nihâyetsiz muhtacım ve âcizim. Âciz olan, benim pek büyük dertlerime deva bulamaz. Ebedî yaralarıma merhem süremez. Zevalden kendini kurtaramayan nasıl mabud olur?”(1)

(1) bk. Sözler, On Yedinci Söz, İkinci Makam.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 46.254
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...