"Bu kitabın öyle bir muzâaf iştibak-ı tesânüd-ü nazmı vardır ki, bir noktayı yerinde icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahi lâzımdır." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Her bir kelimesi bütün kelimatıyla münasebettardır. Ve her harfi, bâhusus zîhayat bir harfi, bütün cümlelere karşı müteveccih birer yüzü, nâzır birer gözü var olan bu kitabın öyle bir muzâaf iştibak-ı tesanüd-ü nazmı vardır ki, bir noktayı yerinde icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahi lâzımdır. Demek sivrisineğin gözünü halk eden, güneşi dahi o halk etmiştir. Pirenin midesini tanzim eden, manzume-i şemsiyeyi de o tanzim etmiştir..."(1)
Allah kâinatı öyle bir sistem halinde yaratmıştır ki, en küçük şey, en büyük şeyle irtibatlıdır. Güneş sistemini kim yaratmış ve yönetiyorsa bir sineği, sineğin vücudundaki gözünü yaratıp o sistem içinde dolaşıp görmesinin ortamını yaratan da odur.
Mesela, bir sineği küçük görerek sistem dışında yaratmaya teşebbüs edenler, onun bedenini dünyanın dört bir yanına dağılmış unsurlardan özel ve hassas terazilerle toplamaya mecbur kalırlar. Kaldı ki o cansız zerreleri toplamak yetmez. Zira sineğin vücudundaki bütün hücreler canlı bir organizma teşkil edip her biri onun yaratılış gayesine göre ayarlı olarak çalışırlar. Maddî sebeplerin bu neticeyi elde edip, o cansız zerrelerden böyle hayat dolu sineği yaratmaları mümkün değildir...
Havanın toprağa yağmur, toprağın havaya buhar vermesi, bir çeşit birbirinin imdadına koşmak ya da bir çeşit yardımlaşmadır. Güneş'in toprakta yağmuru buharlaştırması da Güneş'in bu yardımlaşmadaki katkısı ve yardımıdır. Kainatın her bir cüzünde bu münasebet vardır, yani birbirinden uzak ve alakasız gibi duran her şey birbirinin imdadına ve yardımına bu şekilde koşmaktadır.
Mesela, Güneş hem maddesi itibari ile hem de mekan uzaklığı bakımından su ve topraktan çok farklı ve uzak olmasına rağmen, sanki kardeş ve bir madde imiş gibi birbirinin yardımına ve imdadına koşuyorlar. Toprak ve su, güneşin sayesinde işlevlik kazanıyorlar.
Yine hayatın oluşabilmesi için Güneş'in muntazaman hareket etmesi, bulutların yağmur vaziyetini alması, toprağın hayata beşiklik etmesi, havanın hayata esmesi, ateşin hayatı ısıtması, maden ve bitkilerin hayata kaynaklık etmesi, kainatın bir ucundaki yıldızın ya da galaksinin yörüngesinden çıkmaması gerekiyor. Zira çıksa domino taşı gibi bütün kainat yerle bir olur, hayatın oluşması imkansız hale gelir. Bu sayılanların hepsi, kainat fabrikasının bir bütün halinde mükemmel bir intizam ve muazzam bir denge içinde işlemesi ile olabilir.
İşte kainat içindeki bu mükemmel işleyiş ve dayanışma, unsurların birbirinin imdadına ilahi kudret tarafından nasıl sevk edildiğini aklı olana gösteriyor. Yoksa cansız, şuursuz ve iradesiz olan bu mahlukatın, bu tavrı ve yardımlaşmayı kendi başlarına icra etmeleri mümkün değildir.
Özet olarak, sivrisineğin gözünü kim yaratmış ise Güneşi ve Samanyolu galaksisini de O yaratmıştır. Çünkü sivrisineğin gözünün görebilmesi için güneşe ihtiyaç vardır. Güneş için ise Samanyolu galaksisinin yaratılması gerekir. Samanyolu galaksisi ve içerisine yerleştirilen Güneş kimin irâdesi ve kudreti ile yaratılmış ise sivrisineği de o yaratmıştır. Çünkü sivrisineğin gözünün görmesinin zarureti bütün kâinatın tasarrufuna sahip olunmasını gerektirir.
İşte bu ve bunun gibi şeyler birer ilahi i’caz ve ilahi mühürdür.
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Nokta.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü