"Eşyadaki muhalefet ve mümaselet, câmidattaki muavenet, birbirinden uzak olan şeylerdeki tesanüd..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Kâinat terkiplerindeki intizam, cereyan-ı ahvaldeki nizam, suretlerdeki garabet, nakışlarındaki ziynet, yüksek hikmetler, eşyadaki muhalefet ve mümaselet, câmidattaki muavenet, birbirinden uzak olan şeylerdeki tesanüd, hikmet-i âmme, inayet-i tâmme, rahmet-i vâsia, rızk-ı âmm, hayatlar, tasarruf, tahvil, tağyir, tanzim, imkân, hudus, ihtiyaç, zaaf, mevt, cehil, ibadet, tesbihat, daavat ve hâkezâ, pek çok sıfatlar lisanlarıyla Hâlık-ı Kadîm-i Kadîrin vücub ve vücuduna ve evsaf-ı kemaliyesine şehadet ettikleri gibi; Esmâ-i Hüsnâyı tilâvet ederek, Cenab-ı Hakka tesbih ve Kur'ân-ı Hakîmi tefsir ve Resul-i Ekremin (a.s.m.) ihbaratını tasdik ediyorlar."(1)
Eşyadaki muhalefet ve mümaselet; eşyanın birbirine benzeyen yönleri ile birbirinden farklı olan hususiyetleridir.
Mesela, elma ile armudun benzer noktaları mümaseleti, kendilerine mahsus hususiyetleri ve vasıfları ise muhalefeti ifade ediyor. Elma ve armudun meyve ve gıda olması, güneşe, havaya, suya ve toprağa muhtaç olmaları gibi birçok husus mümaseleti yani benzer cihetlerini ifade ediyor. Elma ve armudun şekillerinin, tatlarının ve kokularının ayrı olması da muhalefeti yani benzemeyen cihetlerini ifade ediyor.
Eşyanın benzeyen cihetleri, ustalarının bir olduğunu; farklı olmaları ise, yaratıcının sonsuz iradesini ve ilmini ilan ve ispat ediyor.
Bedendeki organların yaptıkları işler ayrı olmakla birlikte hedefleri aynıdır, her biri bedenin ayrı bir işini görür ve tümünün ortak çalışmasıyla insan hayatı devam eder. İşte bu organlar “tesirde mütesanid, âsârda mütehalif” oldukları gibi, onlarda tecelli eden isim ve sıfatlar da yine “tesirde mütesanid, âsârda mütehalif”tirler. Yani karşılıklı dayanışma içinde bulunurlar ve her birinin ortaya koydukları eserler ve sergiledikleri işler ise birbirinden farklıdır.
Cansız varlıklar arasında mükemmel bir yardımlaşma ve dayanışma vardır. Kâinat ve içindeki unsurlar, teavün (yardımlaşma), tesanüd (dayanışma), teanuk (kuçaklaşma) ve tecavüb (cevaplaşma) kanunları ile âdeta bir küll hükmüne gelmişlerdir. Parçalanmayı ve bölünmeyi kabul etmeyecek kadar sıkı bir münasebet içindedirler. Kâinatın bir cüz’üne sahip olmak için bütününe sahip olmak iktiza eder.
Allah en küçük şeyi, en büyük şeyle irtibatlı olarak yaratmış. Atomların maliki, mutasarrıfı, nâzımı kim ise, hücrenin yaratıcısı da O’dur. Hücre kimin mahlûku ise, onun vazife yaptığı beden de O’nundur.
Mesela, bir çiçek Allah’ın birliğine açık bir delildir. Çiçek kimin ise, bahçe O’nun, bahar O’nun, su O’nun, toprak O’nun, hava ve ziya O’nundur.
Madem kâinatın en küçük zerresi ile en büyük galaksisi arasında böyle muazzam bir münasebet mevcut, öyle ise "Cüz’ kiminse küll onundur" ya da "bütün kiminse cüz’ de onundur." Parçaları bütünden yani kâinattan koparmak mümkün değildir.
Bir arıyı yaratmak bütün kâinatı yaratmaya bağlıdır, öyle ise arı kimin ise kâinat da onundur...
Güneş sistemini kim yaratmış ve idare ediyorsa bir sineği yaratan da O’dur.
O sineği küçük görerek onu icad etmeye teşebbüs edenler, onun bedenini dünyanın dört bir yanına dağılmış unsurlardan hususi ve hassas terazilerle toplamaya mecbur kalırlar. Yani, sinek bütün kâinattan süzülüp gelen bir mu’cize eserdir. Sineği yaratabilmek için bütün sebeplere hükmetmek lazımdır. Bu da ancak sonsuz bir ilim, mutlak irade ve nihayetsiz bir kudret tarafından yapılabilir.
Kur’ân-ı Kerim bir âyet-i kerimede bu imkânsızlığa şöyle işaret ediyor:
"Ey insanlar! İşte size bir misal veriliyor, ona iyi kulak verin: Sizin Allah’tan başka yalvardığınız bütün sahte ilahlar güç birliği yapsalar da bir sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek onlardan bir şey kapsa, onu dahi kurtarıp geri alamazlar. İsteyen de kendinden istenilen de kaçan da kovalayan da ne kadar güçsüz ve aciz !" (Hac, 22/ 73)
Evet; “Bütün maddî sebepler toplansa, onların iradeleri de olsa, bir tek sineğin vücudunu ve cihazlarını hassas ölçü ile toplayamazlar. Toplasalar da o vücudun lüzum olan miktarında durduramazlar. Durdursalar da daima tazelenmekte olan ve o vücuda girip çalışan zerreleri intizamlı tarzda çalıştıramazlar. Öyleyse bütün güvenilen maddî sebepler, bir sineğe sahip çıkamazlar.”
Sinek ile güneş arasındaki sıkı münasebet, ona sahip olabilmenin yolunun güneşe de sahip olmaktan geçtiğini gösteriyor. Güneşe sahip olmak ise Samanyolu galaksisine sahip olmayı iktiza ediyor; çünkü aynı sıkı münasebet güneş ile Samanyolu arasında da bulunuyor ve hakeza. Bu yönden bakıldığında kâinat bölünmez ve parçalanmaz bir bütün gibidir.
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Katre.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü