"Bu sırra binaendir ki, dünya hayatında bazan galebe kâfirlerde olur. Ve keza kâfir, dünyada hasenatının mükâfatını 'filcümle' görür. Mü'min ise, seyyiatının cezasını görür." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
“Bazen” kelimesi, evvela kâfirlere bakmakla birlikte, bir başka cihetten de mü’minlere bakar. Şöyle ki;
Bazen mü’minler tevekkülü yanlış anlayarak çalışmayı hakkıyla yerine getirmez ve tembellik gösterirler. Bunun neticesi olarak da fakir düşerler.
Çalışan kazanır, eken biçer. Bunun aksine bir yol tutmak kâinattaki âdetullah kanunlarına bir isyandır. Bu isyanı yapan kişi, mü’min olsun kâfir olsun, cezasını sefalet ve mağlubiyetle çeker. Bu konu Üstadımızın “Lemeat” adlı eserinde “El Hakku ya’lu” bahsinde, farklı vecheleriyle harika bir şekilde işlenmiştir.
“Hasenat”, güzel şeyler demektir; sevaplara da hasenat denilir. Buradaki kullanımı da birinci mânadadır. Meselâ, çalışmak güzel (hasene), tembellik kötüdür (seyyie). Fen ve san’at sahasında terakki etmek güzel, geri kalmak kötüdür.
“Seyyiatı”, günah olarak anladığımızda mâna şöyle olur: Mü’min, bu dünyada birçok sıkıntılara, musibetlere, hastalıklara maruz kalabilir. Bunlar, onun işlediği bir takım günahlara keffaret olurlar ve cezanın ahirete kalmamasına da vesile olurlar.
Seyyiatı, kâinattaki İlâhî kanunlara uymama olarak düşündüğümüzde mâna zaten açıktır. Daha önce de temas ettiğimiz gibi, bu dünyada cari olan ve âdetullah yahut sünnetullah denilen kanunlara riayet etmeyen kişi cezasını burada mutlaka çeker.
"Evâmir-i şer’iyeye karşı itaat ve isyan olduğu gibi, evâmir-i tekviniyeye karşı da itaat ve isyan vardır. Birincisinde mükâfat ve mücâzâtın ekseri âhirette, ikincisinde ağlebi dünyada olur."
"Meselâ, sabrın mükâfâtı zaferdir; atâletin mücâzâtı sefalettir; sa’yin sevabı servettir; sebatın mükâfâtı galebedir."
"Müsavatsız adalet, adalet değildir." (Mektubat, Hakikat Çekirdekleri: 96)
Kâinatta iki türlü şeriat vardır; Birisi, Allah’ın kelam sıfatından gelen; vahiy ve peygamberler vasıtası ile insanlığa gönderilen dinlerdir. Buna “Evâmir-i şer’iye” denir. Dinler, insanların ibadet ve içtimaî hayatlarını tanzim eden ve onlara hakta rehberlik eden semavî emir ve yasaklardır. Bu şeriata uyanlar hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında mes’ud ve bahtiyar olurlar.
Diğer şeriat ise, Allah’ın irade ve kudret sıfatından gelen tekvinî şeriattır. Yani adetullah veya sünnetullah dediğimiz kanunlardır. Bunlara “Evâmir-i tekviniye” deniliyor.
Çekirdeğin çatlayıp büyümesi, bütün canlıların hayat şartlarının ve rızıklarının mükemmelen tanzim ve tedbir edilmesi, suyun kaldırma kanunu, yerçekimi kanunu, soğuğun üşütmesi, ateşin yakması, kuvvetin zayıflığa üstünlüğü irade sıfatından gelen sünnetullah kanunlarıdır yani evâmir-i tekviniyedir.
Bu sünnetullah kanunlarına uymayanlar, cezasını peşinen dünyada görür, uyanlar ise mükâfatını peşinen alır. Mesela, bir insan kendini yirmi katlı bir binadan atsa paramparça olur. Sabrın mükâfatı zaferdir.
Tembelliğin cezası fakirlik ve sefalet; çalışmanın ve gayretin neticesi ise servet ve kuvvettir. Sebatlı ve kararlı olmanın neticesi de galip gelmektir. Bunlar hep tekvinî emirlerdir.
İşte, nasıl ki, Kelam sıfatından gelen dinin hükümlerine uymak insanların vazifesi ise, şu irade sıfatından gelen fıtrî ve tekvinî şeriata uymak da yine bütün insanların vazifesidir. Dine uymayanların ekserisi ahiret hayatında ceza çekerler; ama fıtrî şeriata, yani sünnetullah kanunlarına uymayanlar, peşinen cezasını bu dünyada çekerler.
Bu şeriatı terk eden dünya hayatında perişan olur ve devamlı ezilir. Allah bu imtihan dünyasında eşyanın vücuda gelmesini birtakım şartlara ve sebeplere bağlamıştır. Muhtaç olmamak için çalışmak, hasta olunca ilaç kullanmak tevekkülün muktezasıdır.
Cenab-ı Hakk’ın emirlerini hassasiyetle yerine getiren ve sadece ahirete çalışan bir Müslüman dünyada muvaffak olamayacağı gibi, tekvinî şeriata sımsıkı sarılıp da sadece dünyaya hasr-ı nazar eden biri de ebedî saadeti kaybedip perişan olacaktır.
“Bu zamanda i’lâ-yı Kelimetullah, maddeten terakkiye mütevakkıf ve medeniyet-i hakikiyeye girmekle i’lâ-yı Kelimetullah edilebilir.” (Hutbe-i Şamiye)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü