"Bütün hayırlar, iyilikler, güzellikler, lezzetler tahlil neticesinde vücuttan neşet ettiklerini..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Üçüncü nükte: Bütün ehl-i tahkikin icmâıyla, vücut hayr-ı mahzdır, nurdur. Adem şerr-i mahzdır, zulmettir. Bütün hayırlar, iyilikler, güzellikler, lezzetler, tahlil neticesinde vücuttan neş'et ettiklerini ve bütün fenalıklar, şerler, musibetler, elemler, hattâ mâsiyetler ademe râci olduğunu ehl-i akıl ve ehl-i kalbin büyükleri ittifak etmişler."
Mahz; “sırf, sadece, bütünüyle” demektir. Vücud, varlık demektir, varlık ise hayr-ı mahzdır. Varlık, Cenab-ı Hakk’ın ilminden, O’nun iradesi ile kudret dairesine intikaldir. Varlığın zıddı olan adem, yani yokluk ise şerr-i mahzdır.
Bütün güzelliklerin, hayırların, iyiliklerin, lezzetlerin varlığı “hayr-ı mahz” olan vücutla mümkündür, onunla kaimdir. Vücud olmasa, bunların hepsi yok olur.
Bu noktadan bakıldığında, varlık sırf hayırdır. Bir şey var olacaktır ki, onda başka isimler de tecelli etsin. Bu hayr-ı mahzı başka hayırlar da takip eder. Nitekim dersin devamında, bu hayırlar “hayat, insaniyet, İslâmiyet, muhabbet” olarak sıralanmıştır. Bu hayırların tamamı, hayr-ı mahz olan vücuda dayanmaktadır.
On katlı bir bina düşünelim: Bu binanın temeli vücud, birinci katı hayır, ikinci katı iyilik, üçüncü katı güzellik, dördüncü katı lezzet olur. Sairlerini de diğer katlar olarak düşünebiliriz.
Binanın temeli, esası ve hayır ve güzelliklerin sebebi vücuttur. Temel olmasa hepsi yok olur. En büyük nimet, yokluktan varlığa çıkmaktır. Ondan sonra hayat, ruh, şuur, iman, gibi nimetler gelir ki, onların da varlığı, vücuda bağlıdır.
Varlık; bütün güzelliklerin, iyiliklerin, lütuf ve ihsanların temeli ve birinci basamağıdır. Varlık olmadığında hiçbir iyilik ve güzellik kendi başına var olamaz ve bir mâna ifade etmez.
Aynı şekilde bütün varlıklar, güzellikler, nimetler ve ihsanlar Vacibü’l-Vücud olan Allah’ın varlığından geliyor, O’nun kereminden akıyor.
Vacibü’l Vücud; varlığı zatından, ezelî, ebedî, olması vacib, olmaması muhal demektir. Bütün mahlûkatın vücudu ise, “mümkin-ül vücuttur” yani, olup olmaması müsavidir.
Allah’ın ezelî ve ebedî olan varlığı, varlıkların en kuvvetlisi, en parlağıdır. Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzeh ve mukaddestir, bütün kemal sıfatlarla muttasıftır, sonsuz kemal ve cemal sahibidir.
Bütün varlık âlemi Cenab-ı Hakk’ın sonsuz isim ve sıfatlarının, cemal ve kemalinin bir aynasıdır.
Hâlık (yaratıcı) ismi, taşta da tecellî eder, ağaçta da, hayvanda da insanda da. Ama yoklukta hiçbir esmâ tecelli etmez. Bundan dolayı, bir taş var olmakla hayra kavuşmuş ve yokluğa göre çok üstün bir mertebeye kavuşmuştur.
Tahlil, tedkik ve tahkik ile neticeye ulaşmaktır. En temel hak, hayat hakkı olarak kabul edilmiştir.
Nimetin yok olması elemdir, lezzetin gitmesi azaptır, sıhhatin kaybolması musibettir. Bütün acıların ve azapların sebebi, nimetlerin elden çıkması ve yok olmasıdır. Bu bakımdan, bütün şerlerin ve fenalıkların temeli ve esası ademe, yani yokluğa dayanıyor. Nimetlerin vücuda dayanması ne ise, musibet ve elemlerin de yokluğa dayanması aynıdır.
Her varlığın kıymeti onda tecelli eden İlâhî isimlerle ortaya çıkar. Bir mahlûk, ne kadar çok isme, ne kadar ileri derecede mazhar olmuşsa o kadar kıymetli olur. Mesela, Muhyi (hayat veren) ismi hayvanlarda bitkilerden daha fazla tecelli ettiği için hayvanlar bitkilerden daha üstündürler.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü