Cemaat ve tarikatlar neden farklı yolda gidiyor? Birbirlerini eleştirmeleri, hatta hazmedemeyip saldırgan davranışları normal mi? Taassuptan nasıl kurtulabiliriz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Farklı cemaat ve tarikatların oluşmasındaki temel sebepleri tek tek inceleyelim.

Birinci Sebep: Kâinat içinde birbirinden farklı, hatta birbirine zıt şeyler ve muhtelif eşyaların olması, Allah’ın isim ve sıfatlarının farklı tecelli ve taalluklarından ileri geliyor. Yani, farklılaşma ve muhtelif olmanın sebebi, Allah’ın isim ve sıfatlarının farklı ve muhtelif olmasına dayanır.

Allah kâinat ve insan aynasında bütün isim ve sıfatlarını görmek ve göstermek istiyor. Böyle olunca, insanlar aynasında da farklı ve muhtelif mizaçlar, karakterler meydana geliyor. Bu farklı mizaç ve karakterlerden de farklı meslek ve meşrepler ortaya çıkıyor. Bu farklı meslek ve meşrepler Kur'an ve sünnet temelinde olmak kaydı ile bir kalıp ve bir mizaç içine girmeye mecbur değildir. Zaten bütün hak meslek ve meşreplerin esası Kur’an’dan alınmadır.

İkinci Sebep: İnsanlar farklı iklim ve coğrafyalarda yaşamalarından dolayı yaşam şartları ve örfleri de farklı ve bulunduğu coğrafyanın şekline göre oluyor. Bu yüzden, her toplumun örfü ve anlayış seviyesi bir olmuyor. İnsan karakterinin oluşumunda iklim ve coğrafi şartların tesiri inkâr edilemez. İbn-i Haldun’un ifadesi ile hayat şartlarının zor ve çetin olduğu bölgelerde insanlar sert mizaçta olur. Hayat şartlarının geniş ve rahat olduğu yerlerde ise yumuşak mizaçta olur. Meslek ve meşrepler insanları farklılaştırmıyor, tam aksine, insanlar ve insanların hayat şartları, anlayış seviyeleri, meslek ve meşrepleri farklılaştırıyor.

Üçüncü Sebep: Fıtrattan gelen farklılıklar meslek ve meşrepleri de farklı kılıyor. Allah, imtihan icabı ve hikmetin gereği olarak insanları farklı fıtrat ve istidatlarda yaratmıştır. Yani insanlar doğuştan faklı ve muhtelif olarak doğuyorlar. Bazı insanlar çok hızlı ve ani gelişim gösterirken, bazı insanlar da uzun ve meşakkatli bir gelişim gösterir.

İlkokulda zekâ seviyesi ileri olan çocuklar hemen sınıf atlatılırken, zekâ seviyesi geri olan çocuklar alt guruplara alınır. Sınıf ve meşrep farklılığı daha ilkokulda başlıyor. Bütün insanları bir sınıfa mahkûm etmek fıtrata aykırıdır. Farklı cemaat ve tarikatların meydana gelmesinde de bu fıtri kabiliyet ve temayüllerin etkisi çokı büyüktür.

Dördüncü Sebep: Kur’an’da ve sünnette, insanların her tabakasına hitap eden geniş ifadelerin olmasıdır. Yani farklı meslek ve meşreplerin ortaya çıkmasında Kur'an ve sünnetin büyük payı vardır. Allah, insanları farklı mizaç ve istidatta yaratsın, sonra da bir kalıp içine girmeye zorlasın; bu O’nun adaleti ve şefkati ile bağdaşmaz. Allah bu yaratılış hakikatine münasip olarak esasatta aynı olmakla beraber, teferruatta farklı şeriatları göndermiştir. Yani her topluma ayrı bir nebi ve ayrı bir şeriat göndermiştir. Ama zamanla insanlık iletişim ve ulaşım vasıtalarının gelişmesi ile bir dine uygun hale gelmiştir. Din farklılığı gitmiş, aynı dinde yorum ve mezhep farklılığı seviyesine ulaşmıştır. Ama insanlık hiçbir zaman aynı mezhep ve yorum seviyesine ulaşamayacağı için, farklı mezhep ve meşreplerin olması kaçınılmaz bir gerçek olacaktır.

Bu yüzden, Ehl-i Sünnet âlimleri; "Ezmamın tagayyürü ile ahkam dahi tagayyür eder" diye hükmetmişler. Yani zaman değiştikçe, hükümler de değişir. Yanlış anlaşılmasın bu hüküm, dinin teferruat kısmı içindir, yoksa dinin temeli olan esasatı, daimi ve sabittir, değişmez ve değiştirilemez.

İnsanlar bu hakikatler ışığında kendi mizaç ve istidadına uygun olan bir hak cemaati veya tarikatı takip edebilir. Bunun dini açıdan bir sakıncası yoktur. Ama uyulması gereken husus, birbirinin aleyhinde ileri geri konuşmamaktır. Kur'an ve sünnet dairesinde olan cemaat ve tarikatların aleyhinde konuşmak caiz değildir. Dileyen dilediği cemaate ve tarikata girebilir. Kimse cemaat ve tarikata dâhil olmak mecburiyetinde de değildir. Ama dâhil olanlara da hoşgörülü olmak gerekir. En iyi cemaat diye bir şey yoktur, en çok istifade edilen tarikat ve cemaat, kişi için en iyi cemaat ve tarikattır. Yani en iyi mefhumu izafi bir mefhumdur, kişinin bakış açısına göre değişir.

Tarafgirlik ve Taassub: İnsanları kayıtlı ve kısıtlı düşündüren bir husus da insanların meslek ve meşrebine olan taassup ve tarafgirlikleridir. Bir insanın mesleğinin muhabbeti ve tarafgirliği diğer mesleklere objektif bakmasına mani oluyor. Bu yüzden, sağlıklı ve objektif düşünemiyor. Sağlıklı ve objektif düşünemeyen birisinin de hakkı bulması zordur. Maalesef insanların kahir ekseriyeti bu mahiyettedir.

Taassup, bir şeye delilsiz ve ispatsız takliden tabi olmak demektir; savunduğu şeyin doğruluğunu ve haklılığını sorgulamadan ve tahkik etmeden ona bağlanır.

Sadakat ise, delil ve tahkik neticesinde savunduğu şeyin doğruluğunu ve haklılığını idrak eder ve sonra ona canı bahasına tabi olur.

Taassubu anlamak için alametlerine bakmak lazımdır. Mesela mutaassıp biri, kendi arzusuna uygun zayıf bir şeyi çok kuvvetli bir delil gibi görür. Kendi gibi düşünmeyen kimseleri yerin dibine sokar, kendi tarafında olan adi birini göğe çıkarır. Kendi faziletini göstermek yerine, başkalarının kusurunu ilan eder. Kendi nefsinden başka hiçbir şeyi sevmez, onun nazarında en kuvvetli delil kendi mesleğindeki adi ve basit fikirlerdir. En mühim ve en bariz vasfı ise, meseleleri ihata edememektir.

Sadakat ehli ise, delil ve ispatın kuvvetine yaslanır ve ondan kuvvet alır, kendi gibi düşünmeyenleri asla yerin dibine atmaz. Hak ve hakikate bağlı olduğundan, bazen, hak muhalifinin elinde olursa, onu inkâr etmez, ona o konuda tabi olur. Kendi faziletini gösterir, başkasının kusuru ile uğraşmaz, onu ilan etmez. Nefsine değil, hakka âşıktır, meseleleri geniş ve ihata ile idrak edebilendir.

Taassup, cehalet ve ihatasızlıktan çıkar; sadakat ise ilim ve ihatanın bir neticesidir.

Taassup fanatizmdir, sadakat ise hakta şiddetli sebat etmektir.

Taassup devamlılığı olmayandır, sadakat ise devamlıdır.

Her insanın kendi mizacına uygun hak bir mesleği seçtikten sonra, o meslekte sebat ve sadakat göstermesi güzeldir. Sadakat ilim ve faziletten gelen bir netice olmasından dolayı, sadakat ehli olan birisi hakkın tarafındadır ve hakka âşıktır. Meslek ve meşrepler gaye değil, gayeye götüren vasıtalardır. Asıl mesele gayeye ulaşmaktır, yoksa vasıtaları bir birlerine tafdil ve takdim etmek değildir.

Vasıtaları birbirlerine takdim etmek, onunla meşgul olmak taassup ve cehalet iken, onları gaye yolunda bir vasıta görüp ona sımsıkı sarılmak sadakattir. Vasıta olan şeylere sımsıkı sarılmasının sebebi gaye içindir. Öyle ise, gayeyi gösteren veya gayeye hizmet eden diğer vasıtalara neden saldırsın, neden onların aleyhinde bulunsun. Gaye esaslı sadakat ile vasıta taassup meseleyi hallediyor.

Risale-i Nur talebeleri gaye esaslı sadakat içinde olmalıdırlar, yoksa vasıta esaslı bir taassup insanı yanlış noktalara götürür.

Cemaatler arasındaki muhtemel sıkıntıların asıl sebepleri, muhabbetin nasıl sağlanacağı, ihlasın nasıl muhafaza edileceği hususu Yirminci Lem'a olan İhlas Risalesinde ayrıntıları ile izah edilmiştir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 16.522
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

cansizselcuk52
yukarıdaki cevaba aynen katılıyorum. bu mesele ile ilgili Risale-i Nur'da şöyle misal verilmiş "nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır" bu misalde olduğu gibi islamiyet içinde hak mezhep olan ehli sünnet velcemaat içinde farklı meslek ve meşrepten tarikat olsun cemaat olsun gruplar var. bu gruplaşmada Hakim olan Allah'ın hikmetinin tecellilerini görebiliriz. insan organlarının gaye-i maksatları bir bütün olan insan bedeninin hayatını idame ettirmektir. herbirinin görevleri farklıdır ve bu farklılıktan dolayı birbirlerini tenkit edip hakir görüp, kuyularını kazmazlar. bilakis tesanüt ile birbirlerinin yardımına koşarak çalışırlar. kalp organı böbreğe dese ki ben senden daha önemliyim ve ya göz beyne dese vs. ne kadar saçma olurdu. işte ehli sünnet vel cemaat içindeki bu farklı gruplaşmaları da her biri farklı görevler üstlenmiş ama aynı gayeye hizmet eden organlar olarak düşünmek ve herkes fıtratına uygun olan yerde bulunup hizmet etmek ve istifade etmek gerektir.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
özlem2

teşekkür ederim allah razı olsun.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
nurcu56

Bu gibi sıkıntıların temelinde taassup ve ihlas eksikliği var. Yani aynı Nur mesleği içinde bulunan farklı meşrep mensupları, kendi meşrebince hareket edip diğer meşreplere karşı saygı ve sevgi içinde olması gerekirken, maalesef taassup ve cehalet eseri olarak sert ve kırıcı bir tavır sergileyebiliyor. Hâlbuki bu tavırlar Nur talebeliğine ve Risale-i Nurların ihlas ve uhuvvet kaidelerine asla yakışmıyor. Cemaat içinde takım fanatiği ya da holiganı gibi hareket etmemek gerekir.

Risale-i Nur mesleği ve dairesi geniştir, her türden mizaçları ve farklı bakış açılarını içinde barındırabilir. Bazı karizmatik ve etkileyici ağabeylerin mizaç ve meşreplerini Risale-i Nur mesleğinin yerine koyarsak, o zaman o meşrep ve mizaçta olmayanları harice atmış oluruz ki, bu da nizalara ve ihtilaflara sebep olur.

Öyle ise kimse  Risale-i Nur mesleğini inhisar altına almamalıdır. Herkes kendi mizaç ve meşrebin gereğine uygun hizmet etmeli farklı mizaç ve meşrepte olanları da tenkit etmemelidir.

Herkesi bir kalıba sokup tek mizaç ve meşrepte bütün insanları toplamak fıtraten kabil değildir. Öyle ise azami olan ittifak noktalarımızı düşünüp, asgari olan ihtilaflarımızı medar-ı niza ve tenkit yapmamalıyız. İhlas ve uhuvveti zedeleyen tarafgirlik ve taassuptan kaçınmalıyız. Yoksa aralarında samimi ittifakı temin edemeyen bir topluluğu Allah dağıtır ve tecziye eder, onların yerine daha samimi ve müttefik toplulukları getirir.

 Bu manaya şu ayetler sarih olarak değil zımnen ve delalet noktasından işaret ediyor

"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allahı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar. İşte bu, Allah'ın öyle bir lütfudur ki dilediğine verir. Allah vâsi ve alîmdir (ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir)."(Maide Suresi, 5/54)

"Allah ve Resûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir."(Enfâl Suresi, 8/46)

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...