"Cemâl-i Manevî" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
“Misilsiz cemâl-i manevîsini beyan ediyorlar. Hüsn-ü mahfisinin letâifinden bahsediyorlar.”(1)
Manevî güzellikler ancak tezahürlerle bilinebilir. Sehavet, yani cömertlik güzel bir sıfattır ve manevîdir. Muhtaçlara yardım edilmesi bu sıfatın bir tezahürüdür. Biz o yedirilip içirilen ve bütün ihtiyaçları görülen fakirlere bakarız da onlara bu yardımda bulunan zâtın sehavetini görürüz. Yani, o manevî güzellik bu maddî elbiselerde ve yiyeceklerde kendini gösterir.
Bir milyonu aşkın bitki ve yine bir milyonu aşkın hayvan türü olduğundan söz ediliyor. Bunların da birçok cinsleri var. Hurma bir türdür, yetmişten fazla cinsi olduğu söyleniyor. Bu cinslerin fertlerini ise saymak mümkün değil. İşte, hayvan olsun bitki olsun, bu kadar çok muhtacı her gün rızıklandırmak sonsuz bir rahmet ve sehavetten haber verirler. Bu ise bir cemâl-i manevîdir, hüsn-ü mahfidir, yani gizli güzelliktir.
Maddeden münezzeh olan Allah’ın zâtının güzelliği gibi, sıfatlarının, isimlerinin güzellikleri de manevî güzellik kavramıyla ifade edilir. Cenâb-ı Hak maddeden münezzeh olduğundan O’nun cemal ve kemali manevîdir. Zât’ının güzelliği, esmâsının güzellikleri, sıfatlarının nihayetsizliği, rahmetinin eşsizliği, iradesinin küllî, kudretinin mutlak olması gibi bütün kemal ve cemaller hep manevîdir.
Bütün canlılarda kendini gösteren rahmet ve sehaveti, bir de zaman boyutunda ele alalım. Bu kadar varlıklar, tâ ilk atalarının yaratıldığı günden beri Allah’ın ihsanlarına mazhar oluyorlar; bütün ihtiyaçları en mükemmel şekilde görülüyor. Meselâ, her birine ikişer göz takılıyor, ikisi de mükemmel. Ayakları ve kanatları mükemmel. Sindirim ve solunum sistemleri mükemmel. Ciğerleri, mideleri mükemmel. Bunların her biri hem en büyük bir ihsan hem de en antika bir sanat ve taklidi mümkün olmayan birer mucizedirler.
Her akıl şüphesiz tasdik eder ki, kıyamet kopmasa bu ihsan ve sehavet ebediyen devam eder, bu antika sanatların da sonu gelmez. Yani “sonsuz bir sehaveti, sonsuz hazineleri, sonsuz antika sanatları” her akıl kabul eder. Bunlar ise sonsuz bir kemalden ve yine sonsuz bir rahmetten haber verirler.
Haşirle yeniden diriltilip mahşer, mizan ve sırat safhalarından sonra ebedî saadete erecek müminler ise sonsuz değil, sınırlıdırlar, sayısız değil mahdutturlar. Sonsuza rahatlıkla “evet” diyen akılların, bu sayılı fertlerin âhiret âleminde yeni bir hayata kavuşmalarını da rahatlıkla kabullenmesi gerekir.
Son olarak şunu da ilave edelim:
Bütün bu nimetler ve ihsanlar “hesapsız hazineler”den geliyorlar. Bu hazineler ise bildiğimiz maddî hazineler gibi değil. Allah’ın her bir ismi bir manevî hazine gibidir. Bu “künuz-u mahfiye”den (gizli hazinelerden) sonsuz varlıklar yaratılmaktadır. Meselâ; Muhyi (hayat verici) ismi bir hazinedir, insanların hayatından, meleklerin hayatına, hayvanların hayatlarından, bitkilerin yarı canlılıklarına kadar bütün hayatlar o hazineden gelir.
Diğer isimler de aynı şekilde değerlendirilebilir.
Cenâb-ı Hakk’ın doksan dokuz ismi hadis-i şerifte sayılmıştır. Cevşen-i Kebir’de bin bir isim zikredilmiştir. Bazı zâtlar, İlâhî isimlerin sonsuz olduğunu söylerler. Üstad'ın, “hesapsız hazineler” demesi bu görüşün desteklenmesi olarak da kabul edilebilir.
(1) bk. Sözler, Onuncu Söz, Dördüncü Suret.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü