Cemel vakasında Hz. Ali Efendimizin karşısında yer alan sahabe efendilerimizin sonradan pişman oldukları doğru mudur?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Cemel savaşı, Hazret-i Ali (ra) ile Hazret-i Aişe (ra) arasındaki bir içtihattan kaynaklanmıştır. Hazret-i Osman (ra)’ı şehid edenlerin cezalandırılması hususunda Hazret-i Ali (ra) adelet-i mahzayı esas alırken, muhalifleri olan Hz. Aişe, Zübeyir ve Talha (ra) adalet-i izafiyeyi esas almışlardır. Aralarındaki bu içtihad farklılığına fesat ve fitneler girince, savaş kaçınılmaz hale gelmiştir.

Adalet-i Mahza: Cemaat için fert feda edilemez. Bir gemide dokuz cani, bir masum olsa, o gemi batırılamaz görüşünü savunuyor ki, bu aynı zamanda Kur’an’ın adalet anlayışıdır.

Mahz; “sırf, halis, katıksız, tam” gibi mânalara geliyor. Buna göre, adalet-i mahza, “tam adalet, mükemmel adalet,” demek olur. Bu adalette, hiçbir kimsenin en küçük bir hakkının bile çiğnenmemesi esastır.

Adalet-i mahzada bir şahıs kendi rızasıyla hakkından vazgeçmediği müddetçe, bütün insanların faydası için de olsa onun hakkı çiğnenemez. Buna göre, meselâ, bir şahsın rızası olmaksızın evi istimlâk edilemez.

“Adalet-i mahza-i Kur’âniye; bir masumun hayatını ve kanını, hattâ umum beşer için de olsa, heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.” (Mektûbat)

Demek oluyor ki, ilâhî kudret için bir insanı yaratmakla bütün insanları yaratmak arasında fark olmadığı gibi, İlâhî adalet için de bir insanın hukuku bütün insanların hukuku kadar kıymetlidir.

“Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez, gidilse zulümdür.” (Mektûbat)

Adalet-i İzafiye: Toplumun selameti, cemaatin menfaati için ferdin hukuku nazara alınmaz ve hakkı feda edilebilir anlayışıdır. Bu görüşe göre, dokuz caninin cezalandırılması için bir masum feda edilebilir. Yalnız bu anlayış, ancak adalet-i mahzanın tatbikinin mümkün olmadığı yerde geçerlidir.

Adalet-i izafiyede “ehven-i şer” esas alınır. Bütün insanların zarara uğraması büyük ve küllî bir şer, bu zararın giderilmesi için bazılarının hakkının çiğnenmesi ise cüz’î bir şerdir. Küllî şerden kurtulmak için cüz’î şerri kabul etmek ise ehven-i şer ile amel etmek demektir ve adalet-i izafiyenin esasıdır. Zaruret hallerinde, adalet-i izafiye tatbik edilir. Ve o şahsın hukuku, umumun menfaatine feda edilir; rızası olmaksızın evi sökülür, istimlak edilir.

Hazret-i Osman (ra)’ı şehid eden güruh içinde masumların da bulunmasından dolayı halife olarak İmam Ali (ra) adalet-i mahzaya uygun olmadığını savunuyor ve kısas tatbik edemiyor. Muhalifler ise; “adalet-i mahza ancak şeyheyn (Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer) zamanında mümkündü, şimdi tatbiki kabil değil, bu sebeple toplumun sükûneti için o güruhu cezalandırmak gerekir” fikrini savunuyorlar. Yani aralarında böyle hukukî bir içtihad ihtilafı bulunuyor. Bu ihtilafın içine bazı münafık ve Yahudiler de fesat sokunca, içtihad savaşa dönüşüyor.

Cemel savaşında her iki taraf da makbul olmasından dolayı, onlar hakkında ileri geri konuşmak doğru değildir. Ehl-i sünnet âlimleri her iki taraftan ölenleri ehl-i cennet kabul etmişlerdir.

Şeyheyn tabiri Hazret-i Ebu Bekir ve Hz. Ömer (r. anhuma) dönemine deniyor. Bu dönemde İslam âlemi en kuvvetli ve en parlak dönemini yaşıyor. Bu dönem, İslam dininin siyasî ve içtimaî açıdan kökleşip müesseseleştiği bir dönemdir.

Kim haklı, kim haksız meselesine girmek, sahabelere olan muhabbet ve hürmeti zedeleyeceği için, bütün Ehl-i sünnet âlimleri ittifak ile bu hususta ileri geri konuşmayı men etmişlerdir. Sırf tarihî hâdiselere bakıp, işin hakikatini ve kader cihetini görmeden, hüküm vermeye kalkışmak çok tehlikelidir.

Siyer kaynaklarında Hazret-i Ali, muhalifinde olan Hazret-i Aişe, Hz. Zübeyir ve Hz. Talha (ra)’in pişman olduklarına dair emareler vardır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.377
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...