"Sabri ile küçücük münakaşanız, hem Risale-i Nur’a, hem hakaik-i imaniyenin intişarına ehemmiyetli zarar verdiğini senden saklamam." Münakaşaya sebep olan konu biliniyor mu, izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hatta Sabri ile küçücük münakaşanız, hem Risale-i Nur’a, hem hakaik-i imaniyenin intişarına ehemmiyetli zarar verdiğini senden saklamam. Aynı vakitte burada hissettim, müteessir ve müteellim oldum. Sonra senin gibi ehl-i tahkik bir âlimin Risale-i Nur’a oraca ehemmiyetli bir hizmete vesile olacak Sabri oraya gelmesi, ikinizden büyük bir hizmet-i Nuriye beklerken, bilâkis üç cihetle Nura zarar geldiğini hissettim ve gördüm. Acaba neden bu zarar olmuş diye, iki üç gün sonra haber aldım ki, Sabri, mânâsız, lüzumsuz seninle münakaşa etmiş; sen de hiddete gelmişsin. 'Eyvah!' dedim. 'Yâ Rab! Erzurum’dan imdadıma yetişen bu iki zâtın münakaşasını musalâhaya tebdil et.' diye dua ettim." (Emirdağ Lâhikası-I, 152. Mektup)
"Ağabeyler Anlatıyor" serisinin yazarı muhterem Ömer Özcan Ağabeyimiz bu münakaşa konusunda şu anekdotu paylaşıyor:
“Bu mektupta geçen hadise nasıl oldu?(*) Üstad’ımızın size hiddetiyle vermek istediği mesaj neydi? Üstad ‘hissikablelvuku ile...’ diyor. Bu hususta bildiğiniz nedir?”
"Ben İstanbul’da talebeyken Konyalı Sabri Halıcı gelerek Salih Yeşil’le görüşmek istediğini söyledi. Her ikisinin de Erzurumlu olduğunu öğrendim. Beraberce Fatih’teki evine ziyarete gittik. Bizi misafir odasında kabul buyurdular. Bu arada hizmetçisi kahve ikram etti. Hizmetçi biraz açık saçık olduğu için Sabri Halıcı tesettürü hatırlatan bir konuşma yaptı. Salih Bey de ‘Hizmetçi, cariye hükmündedir, tesettüre lüzum yoktur.’ dedi. Sonra iş Hz. Muaviye, Vehhabilik gibi meselelere de intikal edince münakaşa başladı. Bu münakaşayı aynı anda Üstad hissediyor ve o mektubu yayınlıyor. Üstad’ımız münakaşayı sevmezdi. Üstad tokadı bize atarak, üçüncü şahıslara esaslı ders veriyordu. (bk. Sabri Halıcı)"
"Üstad’ın altıncı hissinin çok inkişaf ettiğinden, hatta günlük hadiselerin gece rüyasında gösterildiğinden bahsederdi. Bu ‘hissikablelvuku’ da böyle olsa gerektir... Üstad ‘tesadüf’ diye bir şey kabul etmezdi. Her şeyden bir mana çıkarırdı. ‘Tesadüf yok, tevafuk vardır.’ derlerdi." (Ömer ÖZCAN, Ağabeyler Anlatıyor-I, Mustafa Hilmi RAMAZANOĞLU)
(*) “Nur’un hakikî şakirtlerine Nur kâfidir. Onlar da kanaat etmeli, başka şereflere veya maddî, mânevî menfaatlere gözünü dikmesin."
"Hem münakaşa, münazaa ve mesail-i diniyede damarlara dokunacak tarafgirane mübahese etmemek lâzımdır ki, Nur aleyhinde garazkârlar çıkmasın. Hattâ, bir hiss-i kablelvuku ile Mustafa Oruç kardeşimizin Risale-i Nur’un mesleğine muhalif olarak birisiyle mübahesesi, aynı zamanda, belki aynı dakikada ona gayet hiddet ve şiddetle bir gücenmek kalbime geldi. Hattâ o Nur’dan kazandığı çok ehemmiyetli makamından atmak arzusu oldu, kalben müteessir oldum. Bu benim için bir Abdurrahman idi, neden böyle şiddetli hiddet ettim?"
"Sonra bu bayramda yanıma geldi, Cenab-ı Hakka şükür ki, çok ehemmiyetli bir ders dinledi ve o büyük hatasını da anladı ve benim burada hiddetimin aynı dakikada hatâsını itiraf etti. İnşaallah o kefaret oldu, tam temiz olarak kurtuldu.” (Emirdağ Lâhikası-I, 209. Mektup)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü