"Cevher" ve "Araz" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Cevher; “öz, asıl, yaratılış, istidat, kıymetli taş” demek olup arazın zıddıdır.
Araz; “gelip geçici şey, ilişen, tabiî olmayıp sonradan takılan ve cevher olmayan” demektir.
Her şeyin bir değişmez özü, bir de sürekli değişime uğrayan dış kısmı, sureti vardır. Birincisine cevher, ikinciye araz denilir. Bir çekirdeğin değişmeyen özü, ondaki genetik şifredir. Çekirdek parçalansa da, fidan, ağaç hâlini alsa da bütün bunlar, sonradan meydana gelen, ârızî şeylerdir. Esas program, hiçbir değişikliğe uğramaz. Bu mânâda bütün kanunlar cevher, onların uygulandığı sahalar ise arazdırlar.
Cevher eşyanın aslını ve özünü teşkil eder. Burada değişme, tebeddül ve tağayyür olmaz. Ama aslını korumakla beraber tekemmül olabilir. Zaten değişme ve dönüşme kendi aslî yapısını bırakıp, farklı bir yapıya girmek mânâsında kullanılmıştır. Bu mânada cevherlerde bir değişme olmaz, asliyetini kaybetmezler. Cevherler kâinatta arazlara nisbetle daha az bulunur, bir nevi arazlara mahal ve mekân vazifesi yaparlar. Kâinatta her şey cevher temeli üzerine kurulmuştur. Mesela, insan mahiyeti ruh cevheri üzerine bina olmuştur.
Ruh bir cevherdir asla değişmez, dönüşmez, başkalaşmaz, bir halden başka bir hale intikal etmez. Basittir, yani terkip değildir. Zâtı ile kaimdir, başka bir şeye muhtaç değildir. Ruh kendi asliyetini bozmadan tekemmül edip kemale erer. Cevher olan ruh asla araz olan maddeye tebeddül etmez.
Araz ise eşyada değişen, tebeddül eden, sürekli halden hale geçen ve kâinatta en faal olarak bulunan vasıflardır. Bunlar kendi başlarına vücutlarını idame ettiremezler. Mesela yaş-kuru, sert-yumuşak, acı-tatlı, büyük-küçük, az-çok, uzun-kısa gibi vasıflar araza misal olarak verilebilirler. Arazların en ziyade olduğu kısım cismanî ve maddî eşyalardır. Zaten tebeddül de buralarda oluyor. Mesela uzun bir cisim, kısalabilir bir halden bir hale intikal eder. Sert bir cisim, bir takım kimyevî muamelelerle yumuşayabilir. Yaşlık kuruluğa, enerji maddeye, madde de enerjiye dönüşebilir. Bütün bunlar arazın tebeddüle müsait olduğunu gösterir.
Nur Külliyatı'nda, ruhun emir âleminden gelmiş şuur ve hayat sahibi bir kanun olduğu bildiriliyor. Buna göre, insanın cevher denilmeye lâyık veçhesi ruhudur, beden ise arazdır.
Hayat ve şuur (akıl), ruhun bir hassesi ve vasfıdır. Beden olmasa da ruhun hayatı devam eder. Hatta insan bedeni öldükten sonra ruha münasip, latif bir kılıf giydirilir, bütünü ile çıplak kalmaz.
Kabir âleminde de haşre kadar, yani cesetlerin tekrar iade edilme anına kadar, ruhun hayatı devam eder. Zira ölen bedendir, ruh bakidir.
Ruh bir cevherdir asla değişmez, dönüşmez, başkalaşmaz, bir halden başka bir hale intikal etmez. Nefsi ile kaimdir, başka bir cevher ve araza muhtaç değildir. Ruh aslını daima muhafaza eder.
Dolayısıyla nebatatın esası, aslı ve cevheri olan hayat; en yüksek mertebe olan insan ruhunda bir sıfat, bir hususiyet olarak kendini gösteriyor. Yani ruh esas ve cevher olup hayat ruhun bir sıfatıdır. Nasıl ki ruhun; görmesi, işitmesi, düşünmesi var olduğu gibi hayatı da vardır.
Daha dar mânâda, her varlığın temel taşları demek olan atomlar “cevher” kabul edilmiş ve atoma “cevher-i fert” denilmiştir. O atomlardan yapılan varlıklar ise “araz” kabul edilmişlerdir.
Meselenin en mühim yanı, gözünü sadece arazlar âlemine dikmiş ve maddede boğulmuş insanların nazarını cevherlere, yani ruhlara, kanunlar âlemine ve nihayet her şeyin ilk hareket noktası olan mahiyetlere çekmektir. Bütün varlıklar esmâ-i İlâhiyenin tecellileridir. O mahiyetler Allah’ın iradesiyle, ilmiyle vücut bulmuşlardır.
“Maddî ve manevî, cevherî, arazî her bir şeyin, her bir insanın hakikatı, birer ismin nuruna dayanır ve hakikatına istinad eder.” (Sözler)
Bir adım daha ileri gittiğimizde, her varlığın bir mahiyeti, bir de sureti bulunduğunu görürüz. Mahiyet, o şey daha yaratılmadan, onun ilâhî ilimde teşekkül etmiş hâlidir. Bu ilimde bir değişme düşünülemez ve asıl cevher, ilâhî ilimdeki bu mahiyettir. O mahlûkun yaratılmasıyla ortaya çıkan varlık, o ilk cevhere göre arazdır. Değişmeye, büyümeye, gelişmeye, kemâle erip zevale ermeye ve sonunda ölümü tatmaya mahkûmdur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar