"Dimağda merâtib-i ilim muhtelifedir, mültebise..." Burada ilimden inanca kadarki safhaları misalle açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Dimağda merâtib-i ilim muhtelifedir, mültebise dimağda merâtip var, birbiriyle mültebis, ahkâmları muhtelif. Evvel tahayyül olur, sonra tasavvur gelir. Sonra gelir taakkul, sonra tasdik ediyor, sonra iz'an oluyor, sonra gelir iltizam, sonra itikad gelir."
"İtikadın başkadır, iltizamın başkadır. Her birinden çıkar bir hâlet. Salâbet itikaddan, Taassup iltizamdan, imtisal iz’andan, tasdikten iltizam, taakkulde bîtaraf, bîbehre tasavvurda, tahayyülde safsata hâsıl olur, mezcine eğer olmaz muktedir." (Sözler, Lemeat, Dimağda merâtib-i ilim muhtelifedir, mültebise.)
Tahayyül: Hayal etmek, bir şeyi önce zihinde canlandırmak demektir. İnsan zihnini bir düşünce fabrikasına benzetecek olursak, düşüncenin ilk safhası ve ham hali hayal safhasıdır. İnsan bir şeyi önce hayal eder, onun üzerinde düşünmeye başlar.
Tasavvur: Bir şeyi zihinde şekillendirmek ve planlamaktır. Yani hayal edilen ve üzerinde düşünülen şeyin biraz daha işlenmiş ve şekillenmiş safhasıdır. Kalpten gelen çıplak mânâlar, hayal ve tasavvur safhasında şekillenir. Böylece ilk müşahhas merhalesi başlamış olur.
Taakkul: Düşüncelerin hayal ve tasavvur merhalelerinden çıkıp akıl odasında değerlendirildiği safhadır. İnsan yapacağı işi akıl terazisinde tartar, tarafsız bir şekilde uzun uzun tahkik etmeye başlar.
Tasdik: Bir fikrin ya da düşüncenin hayal, tasvir ve akıl safhalarından geçip tasdik edildiği safhadır. Bu safhada akıldan ziyade kalb hükmeder. Yani bu fikri tasdik edip etmemeye kalp karar verir. Yani işe başlamak, o fikri tahakkuk ettirmek için kalben mutmain olmak gerekir. Tasdik hükümdür ve kişi bundan mesuldür. Diğer hayal, tasavvur ve taakkul safhaları hüküm olmadığı için kişi mesul olmuyor.
İz’an: Basiret, anlayış ve teslim olup itaat etmek manalarına geliyor. Bir şeyin hakkaniyetine ve doğruluğuna kalb ve akıl ile beraber karar vermek demektir. Bazen kalb bilir, akıl bilemez; bazen de akıl bilir, kalp karar veremez. İz’anda ise hem akıl hem de kalb şuur ve idrak içindedir.
İltizam: Bir şeyi kendine lâzım kılma, icrasına cehdettiği şeyi kendi üzerine vâcib ve zarurî kılma demektir. Aynı zamanda bir şeyi lüzumlu bulma ve ona taraf olma manasına da geliyor. İnsan aklen ve kalben doğru bildiği bir şeyin artık icra edilmesini zaruri görür, onu vazife telakki eder ve ona bütün gayreti ile taraftarlık gösterir.
İtikad: Bir şeyi kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmek demektir. Artık bu safhada fikirler ve düşünceler fikir değil, itikad meselesi haline gelmiştir. Bunun da çok mertebeleri vardır. Düşünce fabrikasının mahsul verme merhalesi denilebilir.
Bütün bunlara güzel bir misal verilecek olursa;
Bir insan evini ısıtmak ister. Bunun için önce dereden odun getireceğini hayal eder (tahayyül). Sonra nasıl odun keseceğini tasavvur eder (tasavvur). Sonra kesip getirdiği odunları odunluğa koyup istifler (taakkul). Sonra sobaya koyup güzelce yakma aşamasına getirir (tasdik). Sonra ateş verip yakar (iz'an). Sonra ateşin daha da harlanması için çalışır (iltizam). En sonunda hem evini ısıtan hem de yemeğini pişiren bu ateşin devamını sağlayacak tarzda tedbirler alır (İtikat).
İlave bilgi için tıklayınız:
- Dimağda İlim Mertebelerinin Mahiyeti (Video: M. KARAMAN)
- İnsan Bildiklerini Neden Yaşayamıyor? (Video: Dr. B. SABAZ)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü