Dünyanın yaratılış mahiyeti, yaratıcıya nasıl delil olur?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Risale-i Nur Külliyatı'nın çok yerlerinde, bu konuyla ilgili bilgiler yer almaktadır. Numune olarak Otuz Üçüncü Söz'ün Yirmi İkinci Pencere'sini sizlere takdim ediyoruz.

"Yirmi İkinci Pencere"

اَلَمْ نَجْعَلِ اْلاَرْضَ مِهَادًا - والْجِبَالَ اَوْتَادًا - وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَا فَانْظُرْ اِلٰۤى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِ

Küre-i arz bir kafadır ki, yüz bin ağzı vardır. Her bir ağzında yüz bin lisanı vardır. Her lisanında yüz bin burhanı var ki, herbiri çok cihetle Vâcibü’l-Vücud, Vâhid-i Ehad, herşeye Kadîr, herşeye Alîm bir Zât-ı Zülcelâlin vücub-u vücuduna ve vahdetine ve evsâf-ı kudsiyesine ve Esmâ-i Hüsnâsına şehadet ederler."

"Evet, arzın evvel-i hilkatine bakıyoruz ki, mâyi haline gelen bir madde-i seyyâleden taş, ve taştan toprak halk edilmiş. Mâyi kalsaydı, kabil-i süknâ olmazdı. O mâyi taş olduktan sonra demir gibi sert olsaydı, kabil-i istifade olmazdı. Elbette buna bu vaziyeti veren, yerin sekenelerinin hâcetlerini gören bir Sâni-i Hakîmin hikmetidir."

"Sonra, tabaka-i türâbiye, dağlar direği üzerine atılmış, tâ içindeki dahilî inkılâplardan gelen zelzeleler, dağlarla teneffüs edip, zemini hareketinden ve vazifesinden şaşırtmasın. Hem denizin istilâsından toprağı kurtarsın. Hem zîhayatların levâzımât-ı hayatiyesine birer hazine olsun. Hem havayı tarasın, gazât-ı muzırradan tasfiye etsin, tâ teneffüse kabil olsun. Hem suları biriktirip iddihar etsin. Hem zîhayata lâzım olan sair madenlere menşe ve medar olsun."

"İşte, bu vaziyet bir Kadîr-i Mutlak ve bir Hakîm-i Rahîmin vücub-u vücuduna ve vahdetine gayet kat’î ve kuvvetli şehadet eder."

"Ey coğrafyacı efendi! Bunu neyle izah edersin? Hangi tesadüf şu acaib-i masnuatla dolu sefine-i Rabbâniyeyi bir meşher-i acaip yaparak, yirmi dört bin sene bir mesafede bir senede sür’atle çevirip, onun yüzünde dizilmiş eşyadan hiçbir şey düşürmesin?"

"Hem zeminin yüzündeki acip san’atlara bak: Anâsırlar ne derece hikmetle tavzif edilmişler. Bir Kadîr-i Hakîmin emriyle zemin yüzündeki Rahmân misafirlerine nasıl güzel bakıyorlar, hizmetlerine koşuyorlar. Hem acip ve garip san’atlar içinde rengârenk, acip, hikmetli, zemin yüzünün simasındaki bu nakışlı çizgilere bak:

"Nasıl sekenelerine enhar ve çayları, deniz ve ırmakları, dağ ve tepeleri, ayrı ayrı mahlûklarına ve ibâdına lâyık birer mesken ve vesâit-i nakliye yapmış. Sonra yüz binler ecnâs-ı nebâtat ve envâ-ı hayvânâtıyla kemâl-i hikmet ve intizamla doldurup hayat vererek şenlendirmek, vakit be vakit muntazaman mevt ile terhis ederek boşaltıp yine muntazaman ba’sü ba’de’l-mevt suretinde doldurmak, bir Kadîr-i Zülcelâlin ve bir Hakîm-i Zülkemâlin vücub-u vücuduna ve vahdetine yüz binler lisanlarla şehadet ederler."

"Elhasıl: Yüzü acaib-i san’ata bir meşher ve garaib-i mahlûkata bir mahşer ve kafile-i mevcudata bir memer ve sufûf-u ibâdına bir mescid ve makarr olan zemin, bütün kâinatın kalbi hükmünde olduğundan, kâinat kadar nur-u vahdâniyeti gösterir. İşte, ey coğrafyacı efendi! Bu zemin kafası yüz bin ağız, herbirinde yüz bin lisanla Allah’ı tanıttırsa ve sen Onu tanımazsan, başını tabiat bataklığına soksan, derece-i kabahatini düşün. Ne derece dehşetli bir cezaya seni müstehak eder, bil, ayıl ve başını bataklıktan çıkar, اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ الَّذِى بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شىْءٍ de." (1)

(1) bk. Sözler, Otuz Üçüncü Söz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 5.471
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Fatih akbal
Materyalistlerin cevaplayamayacağı ve ALLahın varlığını kanıtlayan evrenide onun yarattığının en büyük delillerinden birisi.!Maddenin kanunu olduğunu ve bunu tesadüflerin belirlediğini söyleyenlerin şu gerçeği görmeleri gerekir.Yanma olayı oksijensiz gerçekleşmez şöyleki uzayda oksijen olmadığı halde Güneş olabildiğince sıcaktır ve yanmaktadır bu da bize Allah katında maddenin kanunu olmadığını gösteriyor ve şu ayettende anlaşılıyor ki.Diriltende öldürende ancak odur,olmasını istediği şeye ol der oda oluverir(Mümin 68)Rabbinin sununa(gücüne)bakmazmısın?O gölgeyi(evreni)nasıl uzatıyor(büyütüyor)O şayet dileseydi onu daim ve sabit bırakırdı.Sonra güneşi o gölgeye(evrene,ve evreni Allahın yarattığına) bir delil kıldık(gösterdik).Sonrada gölgeyi(evreni)güneşin yükselmesiyle azar azar kendimize çektik.(Furkan 45-46)
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...