"Ebu Bekri’s-Sıddık... Hutbe içinde cemaate der ki: Bu söylediğim hakikatlerin izahatı Yirmi Dokuzuncu Sözdedir." Risaleler sahabeler tarafından biliniyor muydu?
Değerli Kardeşimiz;
"BİR İFADE-İ MERAM"
"Mâlum olsun ki, ben Risale-i Nur'un kıymetini ve ehemmiyetini beyan etmekle Kur'ân'ın hakikatlerini ve imanın rükünlerini ilân etmek ve zaaf-ı imana düşenleri onlara davet etmek ve onların kuvvetlerini ve hakkaniyetlerini göstermek istiyorum. Yoksa, hâşâ, kendimi ve hiçbir cihetle beğenmediğim nefs-i emmâremi beğendirmek ve medhetmek değildir."
"Hem Risale-i Nur zâhiren benim eserim olmak haysiyetiyle senâ etmiyorum. Belki yalnız Kur'ân'ın bir tefsiri ve Kur'ân'dan mülhem bir tercüman-ı hakikîsi ve imanın hüccetleri ve dellâlı olmak haysiyetiyle meziyetlerini beyan ediyorum. Hattâ, bir kısım risaleleri ihtiyarım haricinde yazdığım gibi Risale-i Nur'un ehemmiyetini zikretmekte ihtiyarsız hükmündeyim. İmam-ı Ali'nin (radıyallahu anh) Âyetü'l-Kübrâ namını verdiği Yedinci Şuâ risalesini yazmakta çok zahmet çektiğime bir mükâfat-ı âcile ve bir alâmet-i makbuliyet ve bir medâr-ı teşvik olarak bu keramet-i Celcelûtiye, inayet-i İlâhiye tarafından verildiğine şüphem kalmamış. Tahdis-i nimet kabilinden bunu Sekizinci Şuâ olarak yazdım. Yoksa haşre dair mühim bir âyetin mucizeli olan burhanlarını yazacaktım."(1)
"... Birden bir ihtar-ı gaybî gibi kalbime denildi: İmam-ı Ali (radıyallahu anh), Risale-i Nur ile çok meşguldür. Mecmuundan haber verdiği gibi, kıymettar risalelerine de işaret derecesinde remzedip îma ediyor. Eğer sarîh bir surette gaybdan haber vermek (çok zararları bulunduğundan hikmete münâfi olduğu cihetle) hikmet-i İlâhiye tarafından yasak olmasaydı tasrih edecekti."(2)
"Risale-i Nur’a bakan birinci cümlesi: مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكٰوةٍ فِيهَا مِصْباَحٌ’dur. Yani, nur-u İlâhînin veya nur-u Kur’ânînin veya nur-u Muhammedînin (a.s.m.) misali, şu مِشْكٰوةٍ فِيهَا مِصْباَحٌ’dur. Makam-ı cifrîsi dokuz yüz doksan sekiz (998) olarak, aynen Risaletü’n-Nur -şeddeli ن , iki ن sayılmak cihetiyle- tam tamına tevafukla ona işaret eder.
İkinci cümlesi: اَلزُّجَاجَةُ كَاَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّىٌّ يُوقَدُ’dur. Yirmi Sekizinci Lem’a’da tafsilen beyan edildiği gibi, İmam-ı Ali (r.a.) Kaside-i Celcelûtiye’sinde sarahat derecesinde Risalei’n-Nur’a bakarak ve ona işaret ederek demiş: اَقِدْ كَوْكَبِى بِاْلاِسْمِ نُورًا Ben tahmin ediyorum ki, İmam-ı Ali’nin (r.a.) bu işareti, bu cümle-i nuriyenin remzinden mülhemdir. Bu cümle-i âyetin makamı, beş yüz kırk altı (546) edip, Risale-i Nur’un adedi olan beş yüz kırk sekiz (548)’e gayet cüz’î ve sırlı iki farkla tevafuk noktasından işaret ettiği gibi, remzî bir mânâsıyla tam bakıyor." (3)
Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere İmam Ali (ra) değil Risale-i Nurlardan haberdar olmak, bizzat Risale-i Nurların ismini koyuyor ve her bir risaleye ayrıca işaret ve beşarette bulunuyor. Bunun gibi birçok misalleri, Üstad bahsi geçen risalede gösteriyor. Bu da gösteriyor ki; ahir zamanın en büyük iman hareketi olan Risale-i Nurlarla, manevî âlemde bütün sahabeler, belki manevî âlemin bütün sultanları alakadardır. Nitekim Abdulkadir-i Geylanî, İmam-ı Rabbanî gibi zatlar, açık bir şekilde, Risale-i Nurlara işaret ve beşarette bulunmuşlar. Elbette sahabeler bu zatlardan üstün olması hasebi ile daha ziyade alakalıdırlar, diyebiliriz.
Sadık rüyalar; ahiret ve misal âlemleri ile irtibat kuran birer vasıtadırlar. Demek rüya da olsa Hazret-i Ebu Bekir (ra)’in Yirmi Dokuzuncu Söz'ü takdir ve taltif etmesi, Nurlarla alakadar olduğunu gösteren bir emaredir.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, Sekizinci Şua.
(2) bk. age.
(3) bk. age., Birinci Şua, Birincisi.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü