"Ehl-i Dünyâ" ne demektir, kimi kapsıyor?

Soru Detayı

- A’râf suresi, 179. ayet kime bakıyor?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Ey nefis! Ehl-i dünyâya, husûsan ehl-i sefâhete, husûsan ehl-i küfre bakıp sûrî zînet ve aldatıcı gayr-i meşrû lezzetlerine aldanıp taklîd etme.”(1)

“Ehl-i dünya”, Allah’tan gaflet edip yaratılış gayesini unutan, sadece dünya hayatını düşünen, yalnız ona hasr-ı nazar eden ve onun için çalışan kimselerdir. Bunlar, dünyanın servet ve makamıyla, şan ve şöhretiyle oyalanır, nefislerini böylece tatmin etmeye çalışırlar. Bu kesimin büyük çoğunluğu, hayatın gayesini “dünya nimetlerinden olabildiğince faydalanma” olarak vehmettiklerinden sefahate düşer, ömürlerini günah ve isyan bataklığında geçirirler.

Bunların sonunda küfre düşme tehlikesi çok büyüktür. Sefahate, bir uyuşturucu müptelası gibi kendini kaptıran insan, ölüm ötesinde bütün günah ve isyanlarından sorguya çekileceğini düşünmek bile istemez. İkinci Lem’ada örnekleriyle izah edildiği gibi, bu kaçış onu, önce cehennemin olmamasını temenniye, daha sonra kademeli olarak ahiretin inkârına götürür ve dinden çıkarır.

Kur’ân-ı Kerim, Müslümanın hem şahsî ve aile hayatına, hem de toplum hayatına esaslar getirmiş, Allah Resulü (asm.) bunları ümmetine bütün tafsilatıyla anlatmış ve hayatıyla fiilen sergilemiş, ders vermiştir. Bir Müslüman Allah’a nasıl inanacağından, namazını nasıl kılacağına, ticaret hayatında hangi esaslara uyacağına kadar her şeyi Peygamber Efendimiz (asm)'den öğrenmiştir.

Üstat Hazretleri buna çok güzel bir örnek veriyor ve Peygamber Efendimizi (asm.) bir sarayın tamamını aydınlatan merkezî bir lambaya teşbih ederek, bir Müslüman’ın her konuda ondan ışık aldığını, her şeyiyle ona bağlı olduğunu nazara veriyor. Bundandır ki bir Müslüman, Peygamber Efendimiz (asm.)'den alâkasını kesse, hem ruh âleminde, hem ahlâk dünyasında, hem de dünyevî işlerinde tam bir çöküntüye uğrar. Ve sonunda küfür karanlığına düşebilir.

Bir Hristiyan için durum çok farklıdır. Onun gerek şahsî hayatı, gerek toplum hayatı İncil ile değil, beşerî kanunlarla ve toplum kültürüyle belirlenmiştir. Bu kültürün bazı esasları, temelde yine dine dayanmakla birlikte uygulamada durum çok farklıdır. Bir yasaktan sakınan kişi, bunu kanunlara uyma adına yapmaktadır. Onun içindir ki, bu şahsın Hz. İsa (as.)’ya bağlılığı tamamen kopsa da yaşama düzeninde büyük bir değişiklik olmaz.

İslâmiyet, hem ferdin şahsî hayatını hem de toplum nizamını tanzim konusunda emir ve yasaklar vaz’ettiği için, bir Müslümanın bu emirlere uyması sevap, uymaması günah ve isyan olmaktadır. Beşerî kanunların hâkim olduğu Hıristiyan toplumlarda böyle bir durum söz konusu değildir. Onlarda emirlere uymanın bir mükâfatı yoktur. Ancak, yasaklara uymamanın cezaları vardır. Yani, bir Hristiyan toplumunun düzeni, İlâhî emir ve yasaklarla değil, beşerî kanunlarla temin edilmektedir.

Bundan dolayı, bir Müslüman, Peygamber Efendimizin (asm.) yolundan dönse, “hayat-ı içtimaiyyede bir zehir” hükmüne geçer.

Allah’a ve ahirete inanmayan insanlar, ölüm ve ötesini düşünmeyip günlerini gün etme konusunda hayvanları örnek almış gibidirler. Onların temel felsefeleri şöyle özetlenebilir:

“Nasıl olsa öleceğiz, ölümden sonra da bir başka hayat olmadığına göre, ölümü düşünüp rahatsız olmak yerine, düşünmeyip dünya zevklerinden mümkün olduğu kadar tatmalıyız.”

Peygamber Efendimiz (asm.) ise bir hadîs-i şeriflerinde; “Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikrediniz.”(2) buyururlar. Ölümü hatırlamak, kişiyi ebedî hayat için daha fazla sermaye tedarik etmeye götürür. Yine ölümü düşünmek, ahirette; “zerre miskal hayrın da şerrin de” hesaba gireceğini hatırlatmakla kişiyi günahlardan, isyanlardan ve gayrimeşru zevklerden uzaklaştırır.

"Ehl-i Dünya" tabirinin çekirdekten ağaca kadar birçok dereceleri var. Kâfirden tutun ta günahkâr, gafil bir Müslüman’a kadar her insan bu tabirin içine girer. İman ettiği halde farz olan namazı kılmayan ve orucu tutmayan birisi de “ehl-i dünya” tabirden nasibini alır.

Kâfir keskin bir çizgi ile dünyayı ahirete tercih ederken, yani dünya hesabına ahireti inkâr ederken, fasık bir Müslüman da iman zafiyetinden dolayı dünyaya dalar ve ahireti unutur. Her ikisi de ehl-i dünyadır. Lakin hükümleri aynı değildir. Kâfir ebedî ateşte kalacakken fasık, günahı kadar ateşte kalır, sonra yine cennete ihraç edilir.

“... Hayvanlar gibi, hattâ daha da aşağıdırlar...”(A’râf, 7/179)

Bu ayete yukarıda izah ettiğimiz ölçü nazarı ile bakmak gerekir. Yani ibadeti terk eden bir mümin de bu ayetin zecrinden ve tahkirinden nasibini alır. Ama ayetin asıl hedefi ve tahkiri kâfir ve inkârcılaradır. Ayetin siyak ve sibakı bu manayı izhar ediyor, şöyle ki:

"Âyetlerimizi yalan sayarak sırf kendi kendilerine zulmeden o kimselerin hali, ne çirkin bir ibret levhasıdır! Allah kime hidâyet ederse işte doğru yolu bulan odur; kimi de şaşırtırsa işte onlar da kaybedenlerin ta kendileridir. Biz cehennem için cinlerden ve insanlardan öyle kimseler yarattık ki, onların kalpleri vardır ama bu kalplerle idrâk etmezler, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler. Hâsılı onlar hayvanlar gibi, hatta onlardan da şaşkındırlar. İşte asıl gafil olanlar onlardır." (A’râf, 7/177-179)

Ölümü düşünmek, insanı hayvandan ayıran çok mühim bir vasıftır. Cenâb-ı Hak hayvanlara ölümü bildirmemiştir. Zira onların makamları sabit olduğundan, böyle bir bilgi onları daha fazla amel işlemeye sevk etmeyecek, aksine hayatlarını karartacak, üzüntülerini artıracaktır. Buna ise Allah’ın rahmeti ve hikmeti müsaade etmemiştir.

Ölümü düşünmeyip sefahat yolunu takip eden insanlar, ayette haber verildiği gibi hayvanlardan daha aşağıdırlar. Zira hayvan günahsızdır, isyansızdır ve kendisine kaderin çizdiği hayat tarzını aynen sürdürmektedir. Aklı olduğu hâlde ahiretini düşünmeyen, İlâhî haberleri ve tehditleri hiçe sayan insanlar elbette hayvandan daha aşağı bir derekeye düşerler. Bunun neticesi ise cehennemde ebediyen azap çekmektir.

Dipnotlar:

(1) bk. Sözler, Yimi Dördüncü Söz.
(2) bk. Tirmizi, Zühd 2.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
E
Okunma sayısı : 7.245
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

yatağanlı
Genel olarak insanlar üç guruptur. 1.Ehl-i dünya 2.Ehl-i okba 3.Ehlullah Ehl-i dünyanın özelliği bir işi yapacağı zaman dünyevi kâr ve zararını düşünür. Helal veya haram olmasına bakmaz. Bunların dünya ellerine geçse bile " hasirat dünya vel ahiret" sırrıyla her iki dünyayı birden kaybederler. HAYATIN GERÇEKLERİ KİTABI/SELAHATTİN ALTINTAŞ
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...