Otuz Üçüncü Söz'ün Otuz İkinci Pencere'sini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Otuz İkinci Pencere"
هُوَ الَّذِىۤ اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَهِيدًا [“Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen odur. Buna şahit olarak Allah yeter.” (Fetih, 48/28)]. قُلْ يَاۤ اَيُّهَا النَّاسُ اِنِّى رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ جَمِيعًا الَّذِى لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ يُحْيِى وَيُمِيتُ [“De ki: Ey insanlar! Ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın gönderdiği peygamberim. Ondan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. Dirilten de odur, öldüren de.” (A’râf, 7/158)].
"Şu Pencere, semâ-i risaletin güneşi, belki güneşler güneşi olan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın penceresidir. Şu gayet parlak ve pek büyük ve çok nurani pencere, Otuz Birinci Söz olan Mirac Risalesiyle On Dokuzuncu Söz olan Nübüvvet-i Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm) Risalesinde ve On Dokuz İşaretli olan On Dokuzuncu Mektup'ta ne derece nurani ve zahir olduğu ispat edildiğinden, o iki Sözü ve o Mektubu ve o Mektubun On Dokuzuncu İşaretini bu makamda düşünüp, sözü onlara havale edip, yalnız deriz ki:"
"Tevhidin bir burhan-ı nâtıkı olan Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, risalet ve velâyet cenahlarıyla, yani kendinden evvel bütün enbiyanın tevatürle icmâlarını ve ondan sonraki bütün evliyanın ve asfiyanın icmâkârâne tevatürlerini tazammun eden bir kuvvetle, bütün hayatında bütün kuvvetiyle vahdâniyeti gösterip ilân etmiş ve âlem-i İslâmiyet gibi geniş, parlak, nuranî bir pencereyi marifetullaha açmıştır. İmam-ı Gazâlî, İmam-ı Rabbânî, Muhyiddin-i Arabî, Abdülkàdir-i Geylânî gibi milyonlar muhakkıkîn-i asfiya ve sıddıkîn o pencereden bakıyorlar, başkalarına da gösteriyorlar."
"Acaba böyle bir pencereyi kapatacak bir perde var mı? Ve onu itham edip bu pencereden bakmayanın aklı var mı? Haydi, sen söyle." (Sözler, Otuz Üçüncü Söz, Otuz İkinci Pencere)
İnsanlık tarihinde insanlığın en mükemmel ve nurani taifesi olan peygamberlerin hepsi ortak bir noktada birleşmişler ve bu noktanın ispatı için binlerce delil ve mucizeler getirmişlerdir. Bu nokta ise; Allah’ın varlığı ve birliğidir. Bütün bu mucizeler bir araya geldiği zaman, kopmaz bir zincir gibi Allah’ın varlığını ve birliğini ispat ederler. Bir rivayete göre yüz yirmi dört bin peygamber gelmiştir ve hepsinin en büyük davası tevhid olmuştur. Bu tevhidi ispat etmek için binlerce delil ve mucizeleri de insanlığın nazarına sunmuşlardır. Hangi fikir ve ideoloji bu ittifak karşısında durabilir.
Peygamberlerin mucize ve deliller ile ispat ettikleri tevhid inancını, milyonlarca evliya kerametleriyle ve ilmî eserleri ile teyit ve takviye etmişlerdir. Meslek ve meşrepleri farklı olmasına rağmen, milyonlarca evliya ve Allah dostlarının hepsinin tevhidde ittifakları, peygamberlerin davasının hak olduğuna büyük bir vesika oluyor. Kalbi aydınlanmış bu mübarek cemaatin karşısına kim çıkabilir ve onların davasına kim karşı koyabilir.
Yine milyonlarca asfiya ve âlim, peygamberlerin davasına ilimleriyle takviyede bulunuyor. Bu nurani zatların eserleri ile ortaya koyduğu aklî ve mantıkî deliller de tevhidin merkezinde birleşiyor. Böyle bir ilmî cemaatin ittifak ettiği tevhid hakikatini hangi şeytan çürütebilir.
Yine bu üç nurani cemaatte görünen mucize, keramet ve aklî delillerin en mükemmeli Habib-i Kibriya Efendimiz (asm)'de toplanmış ve en parlak bir şekilde onda (asm.) tezahür etmiştir. Zat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, risalet ve velâyet cihetiyle milyonlarca veli ve âlim yetiştirerek, tevhid hakikatine ispat ve delil oluyor. İmam-ı Gazzâlî, İmam-ı Rabbânî, Muhyiddin-i Arabî, Abdülkàdir-i Geylânî gibi mübarek zatlar, bunlardan sadece birkaç tanesidir.
Ezcümle, tevhid hakikati peygamberler, evliyalar ve âlimler cemaatinin ittifakı ile sabittir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü