"En zayıf, en aptal hayvan, en iyi beslenir; meyve kurtları ve balıklar gibi... Hem en âciz, en nazik mahlûk, en iyi rızkı o yer; çocuklar ve yavrular gibi..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Burada asıl mesele; helal rızık ile kuvvet ve zekâ arasında, ters bir orantının olmasıdır. Yani bir canlı ne kadar kuvvetli ve zeki ise, helal rızık ona o kadar zorlaşır ve nazlanır, bir şey ne kadar da zayıf ve aptal ise, rızık ona o kadar kolay ulaşır. Üstadımız bunu ispat etmek için, hayvanlar ve bitkiler âleminden misaller vermektedir.

Mesela; balıklar gayet aptal ve zayıf fıtratlı olmalarına rağmen, acı bir su ve basit bir kumdan başka olmayan o sularda gayet güzel beslenirler, rızık noktasından zahmet çekmezler. Eti kemiğine yapışmış bir balık yoktur, hepsi de semizdir.

Tilkiler balıklara nisbetle daha kuvvetli ve kurnaz hayvanlardır; ama rızık noktasında balıklar gibi kolay ve rahat beslenemezler. Tilkilerin ekseri zayıftır.

Üstad Hazretleri maddeci ve inkârcı felsefenin görüşlerini şöyle nazara verir:

1) Her şey kendine mâliktir ve kendine yeterlidir.

2) "Hayat bir cidaldir. Bu mücadele güçlü olanın zaferiyle neticelenir.”

Üstad Hazretleri bu fikre kâinat çapında bir kerem düsturu ile cevap vermektedir.

Üstad bunun için hayvanların balıklar gibi en aptalları ile tilki ve maymun gibi en zekilerini karşılaştırır. Aptalların semizliğini ve zekilerin zayıflığını nazara verir.

Anne rahmindeki bir bebek, ağzını bile kımıldatmadan göbek kordonundan beslenir. Dünyaya gelince ağzını annesinin memelerine yapıştırması gerekir; biraz güçlenince çiğneme zahmetine katlanır. Kuvveti artınca ve ihtiyaçlarını kendi başına karşılayacak bir olgunluğa erince, artık anne ve babanın himayesi kalkar.

Görüldüğü gibi güç geldikçe, akıl ve fikir kuvvetlendikçe rızık nazlanmaya başlıyor.

Demek ki; “Rızk, iktidar ve ihtiyarın derecesine göre değil, belki acz ve iftikarın nisbetinde geliyor.”

"Geliyor" vurgusu kerem hakikatine işaret ediyor. Yani rızık, canlıların kendi güçleriyle koparıp aldıkları bir ganimet değil, doğrudan doğruya rahmet ve kerem sahibi bir Zat’ın ikramıdır. Yüce Allah, âcizliğini, fakirliğini hisseden mütevazi mahlûklarına daha çok ihsanda bulunur.

Kâinat çapındaki bu kerem kanununu nazara veren Üstad, aynı şeyin insanın şahsî ve içtimaî hayatında da kendisini hissettirdiğini bildiriyor. Üstadımız aklına ve kuvvetine fazla güvenen ve hırsla rızk peşinde koşanların halini şöyle tasvir etmektedir:

“Hem çok ediplerin ve çok ulemanın fakr-ı hali ve çok aptalların servet ve gınâsı dahi gösteriyor ki, celb-i rızkın medarı zekâ ve iktidar değildir, belki acz ve iftikardır, tevekkülvâri bir teslimdir ve lisan-ı kal ve lisan-ı hal ve lisan-ı fiil ile bir duadır.”(1)

Risale-i Nur, kâinat çapındaki bu kanundan almamız gereken dersi ve takınmamız gereken tavrı: “Şükür ve kanaat ile talep ve dua ve Rezzâk-ı Rahîmin rahmetine itimad...” olarak özetliyor. Bunlar Kur’an-ı Kerim'in ve hadis-i şeriflerin en çok nazara verdiği hususlardır.

“Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin. Allah bunlarla ancak, dünyada kendilerine azab etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor.” (Tevbe, 9/85)

“Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş başa bırak! Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına varmıyorlar!” (Mü’minun, 23/54-56)

Dipnotlar:

(1) Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup Altıncı Risale.
(2) a.g.e., Yirmi İkinci Mektup, İkinci Mebhas.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 19.096
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...