"Enbiya ve evliyaya Kur’ân’ın tarif ettiği tarzda muhabbetin neticesi, o enbiya ve evliyanın..." Berzah ve haşirde şefaatten istifadeyi izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Ehl-i sünnet inancında, peygamberlerin ve salih kulların ahirette Allah'ın dilediği Müslümanlara şefaat etmeleri haktır.
Şefaat ahiret günü, bir kısım günahkâr müminlerin affedilmeleri ve itaatkâr müminlerin yüksek mertebelere ulaşmaları için, başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere ve diğer büyük zatların Allah Teâlâ’ya niyaz ve dualarıdır.
Şefaat; günahkâr müminlerin affedilmesi için meleklerin, peygamberlerin, sahabelerin, şehitlerin, salih kulların, Cenab-ı Hakk’a niyazda bulunmalarıdır. Allah, kulunu affetmeyi murad edince, onun hakkındaki duayı kabul eder. Bu durumda o kula şefaat edilmiş olur. Görüldüğü gibi, affeden yine Allah'tır, şefaat ise, Allah'ın affına bir vesiledir.
Şefaat, Kur’ân, sünnet ve icma ile sabittir. İtikadî konular arasında yer alan şefaat hakikati, yirmi dört ayette sarahaten ifade edilmiştir. Bu bakımdan onu inkâr etmek büyük bir hatadır ve kişiyi azim bir tehlikeye atar. Şefaat edenleri de şefaate mazhar olacak kişileri de seçen Cenab-ı Hak’tır. Allah indindeki yakınlığı ve derecesi nisbetinde ve onun izin vermesi hâlinde bazı kimseler günahkârlara şefaat edeceklerdir.
"...Onun -yani Allah'ın- izniyle olması müstesna, Allah katında kim şefaat edebilir?.." (Bakara, 2/255)
Ayetten Allah izni ile şefaatin hak olduğu çok açık bir şekilde anlaşılmaktadır.
"Onun izniyle olması müstesna" beyanıyla, "şefaat edecek yoktur" hükmüne bir kayıt konmaktadır. Bu kayıttan anlaşılıyor ki: Allah'ın izni olmadan şefaat edecek yoktur. Demek şefaat, Allah'ın iznine bağlıdır. Onun izni olursa bir kul başka bir kula şefaat edebilir; izni olmazsa edemez. Eğer Allah’ın izni dairesinde şefaat olmasaydı, ayette geçen “Allah’ın izniyle olması müstesna” ifadesi gereksiz olurdu.
"O gün, Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseler şefaat eder." (Taha, 20/109)
"De ki: Bütün şefaat Allah’ın iznine bağlıdır..." (Zümer, 39/44)
“Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir.” (bk. İbn Mâce, Zühd, 37; Ebû Dâvûd, Edeb, 21.)
“Her peygamberin bir duası vardır. Ben ise, duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için saklamak istiyorum.” (Buharî, Daavat, 1; Tevhid, 31; Müslim, İman, 334, 335)
“Kıyamet gününde üç sınıf insan şefaat edebilecektir: Peygamberler, âlimler ve şehitler.” (İbni Mace, Zühd, 37)
Bu ayet ve hadis-i şeriflerde şefaatin hak olması daha sarih bir dille ifade edilmektedir.
Şefaat ister kabirde olsun, ister haşirde yani her canlının dirilip hesaba çekildiği mahşerde olsun, ahiretin her safhasında vuku bulacak bir hâdisedir.
Cenab-ı Hakk’ın faziletli kullarının bazılarına şefaat izni vermesi ve onların vesilesiyle günahkârları affetmesi, onun en büyük bir lütfudur.
Evet, ind-i İlâhide manevi derecesi yüksek birçok Allah dostunun hatırı için diğer günahkâr kulları bir rahmet ve lütuf olarak bağışlaması, onun zatına ve şanına layık bir hâldir. Cenab-ı Hak, o sevgili kullarının itibar ve derecelerini diğer insanlara göstermek için onlara şefaat hakkı tanıyacaktır.
İlave bilgi için tıklayınız:
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü