"Ene" ile "Enaniyet" ne demektir, aynı mıdır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Ene: Arapçada "ben" demektir. Yani maddî ve manevî varllığımızın tümü için "ene" tabiri kullanılmıştır. Fakat bu varlık bize ait değildir. Emanet olarak verilmiştir. İnsan kendisine emanet olarak verilen ene sayesinde Rabbini tanımaya çalışacaktır.

Enaniyet; benlik, kendine güvenmek, gurur, hodbinlik, taraftarlık ve her yaptığı işi kendinden bilmek gibi mânalara geliyor.

Enaniyet ise; insanın kendisine emanet olarak verilen bu cihazlara gerçek sahibi imiş gibi kendine mal etmesidir.

“Cenâb-ı Hak, emanet cihetiyle, insana ‘ene’ namında öyle bir miftah vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar.” (Sözler)

Sebze ve meyve pazarlarını bilirsiniz. Her seyyar satıcı kendi tablası başında avazı çıktığı kadar bağırır ve malını metheder.

Benlik dâvâsının hâkim olduğu bir cemiyet hayatı da o pazardan pek farklı değil. Şu var ki, o pazarda her satıcı kendi malını överken, burada her fert öncelikle kendini methetmekte, diğer insanların dikkatini celbe çalışmakta... Malıyla, mülküyle, makamıyla övünmesi de neticede bu noktaya varıyor.

Benliğin sırrına eren müminler o büyük sermayeyi şöyle değerlendirirler:

Benlik, insanın kendi varlığından ve sıfatlarından haberdar olması, nefsini ve malını kendine nisbet edebilmesidir. Bilirsiniz, insan, güttüğü koyunlar için ‘benim koyunlarım’ diyebildiği halde o koyunlar, meselâ, kendi ayakları için ‘benim ayaklarım’ diyemiyorlar. Güneş de gezegenlerine sahip çıkamıyor.”

İnsana bu imtiyaz niye tanınmış? ‘Benim aklım, benim elim, benim çocuğum, benim tarlam’ diyebilmesi niçin?

Bu sorunun cevabı açıktır: “Arzın halifesi olduğu için...”

Halife, sultanın mülkünde, O’nun namına tasarruf eder. ‘Benim malım, benim mülküm’ derken, mülkün gerçek sahibini hatırından çıkarmaz. Onun böyle deyişi, bir askerin ‘benim tüfeğim’ yahut ‘benim koğuşum’ demesi gibidir.

“Benlik gerçekte büyük bir nimet ve büyük bir sermaye... Ama onu yerinde kullanmak şartıyla... Arzın halifesi olduğunu unutmayıp Kâinat Sultanı’nın namına hareket etmek, O’nun emanetlerini, yine O’nun rızası yolunda kullanmak şartıyla... Hiçbir icraatına şahsî reyini, hevesini ve nefsini karıştırmamak şartıyla... ‘Nefsini bilen Rabbini bilir’ sırrına ermek, ‘ben’ diyebilmeyi bir anahtar yapıp ‘O’ diyebilmek şartıyla... Tarlasına tohum serperken, rüzgârdan pek farklı bir iş yapmadığını, keza bahçesini sularken de yağmurun vazifesini taklide çalıştığını bilmek şartıyla... İlmini ve kuvvetini düşünürken de, ‘Bana ilim ihsan eden elbette Alîm, bana kuvvet bahşeden elbette Kâdirdir.’ diyebilmek şartıyla... Kendisine takılan diğer sıfatları, kabiliyetleri ve halleri de bu mânâda değerlendirebilmek şartıyla...

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
E
Okunma sayısı : 15.578
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

fatmax
ALLAH razı olsun benimde merak ettiğim bir konuydu açıklık getirdiniz teşekkürler
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ilyas94557
Enaniyetten neş'et eden şirk-i hafî katılaştığı zaman, esbab şirkine inkılab eder. Bu da devam ederse, küfre tahavvül eder. Bu dahi devam ederse, ta'tile yani hâlıksızlığa incirar eder. El'iyazü billah!.. Mesnevi-i Nuriye ( 185 )
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...