"Evet, her tâifeye ona mahsus bir meşrutiyet, bir teceddüt ilhâm olunuyor." cümlesini açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Sual: Meşrutiyeti pek çok i’zâm ediyorsun. Eskide rey-i vâhid idi, milletten sual yok idi; şimdi meşverettir,.."
"Cevap: Zaten şu nokta bütün cevaplarımı tazammun etmiş. Zira meşrutiyet hükûmete düştüğü vakit, fikr-i hürriyet meşrutiyeti her vecihle uyandırır. Her nev’ide, her tâifede onun san’atına ait bir nevi meşrutiyeti tevlid eder. Hatta ulemâda, medâriste, talebede bir nev’i meşrutiyeti intâc eder. Evet, her tâifeye ona mahsus bir meşrutiyet, bir teceddüt ilhâm olunuyor..."(1)
Üstadımızın bize tavsiyesi, Meşrutiyeti meşruiyyet olarak, yani şer'i şerife uygun olarak tanınması ve bilinmesidir. Ayrıca "Ben dindar bir cumhuriyetçiyim." ifadesiyle de cumhuriyetin dindar olanına itibar edilmelidir. Elbette böyle bir meşrutiyet ve uzantısı olan cumhuriyet, ülkenin yönetim şekline yerleştikten sonra, bu, zamanla ülkenin alt birimleri ve kurumlarını da etkileyip cumhuriyete ve hürriyete yatkın hale getirir. Üst çatının şekli cumhuriyet ve hürriyet olup da onun altındaki kurum ve kuruluşların bundan bigane kalması, ondan etkilenmemesi mümkün değildir, denilmek isteniyor. Özellikle eğitim kurumları bundan çok müspet bir şekilde etkilenecektir. Şimdilerde buna "akademik özgürlük ve serbestlik" deniliyor. Bir ülkenin eğitim sistemi özgür ve demokratik ise, o ülke her anlamda gelişmekte demektir.
Üstadımız bahsin devamında " İşte, şu arkasında şems-i saadeti telvih eden ve temâyül ve incizap ve imtizâca yüz tutan lemeât-ı meşverettir ki, bana meşrutiyet hükûmetini bu kadar sevdirmiştir." ifadesiyle de meşrutiyeti böyle bir saadet güneşine vesile olması hasebiyle sevmeli dersini veriyor.
(1) bk. Münazarat, Sualler ve Cevaplar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü