Evliyanın usul-i imaniyede ittifak etmesi ne manaya gelmektedir? Bu evliyaların, keşfiyatlarında tehalüf etmelerini nasıl anlamalıyız? Ayrıca "meşhudat" ve "keşfiyat" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
Evliyanın hepsi imanın altı rüknüne yakinen inandıkları gibi, bu rükünlerin teferruatında da yine ittifak etmişlerdir. Mesela, hepsi kitaplara imanda ittifak ettikleri gibi Kur’an'ın her bir ayetine, her bir hükmüne inanma konusunda da yine ittifak halindedirler.
Hiçbir veli, keşfine dayanarak bunların aksini söylememiştir. Zaten hakikate muhalif bir iddiaya keşif denmez.
Keşifler, hakikatler için söz konusudur; batıl şeyler hakkındaki tahminler keşif olamazlar.
Usul-i imaniye ifadesi, ekseriyetle imanın altı rüknü manasında kullanılmakla birlikte, bu ifadeye hakikati ortaya çıkaran usuller şeklinde bir mana da verilmektedir. Hakikate ulaşmanın usullerinden biri de keşif ve müşahededir.
“Herkes aynası müşahedesine tabidir.” kaidesince, her veli, hakikatlerin kendi kalp aynasına aksetmesinde, mazhar olduğu esmaya tabidir. Yani hangi isme daha ileri derecede mazhar olmuşsa, hakikatleri o mazhariyetin ışığında değerlendirir.
Bir cismin hakiki boyuna “hakikat” dersek, bu hakikat içbükey ve dışbükey aynalarda farklılık gösterir.
Üstad Hazretleri İnsan Penceresi’nin son kısmında, "Hayatta hissiyat sûretinde kaynayan memzuç nakışlar, pek çok esma ve şuûnât-ı zatiyeye işaret eder..."(1) buyurur.
İnsanların simaları gibi ruhları da birbirinin aynı değildir. Bütün ruhlarda aynı manevi nakışlar bulunmakla birlikte, bazı ruhlarda zekâ, bazılarında hafıza, bir kısmında ümit, bir kısmında korku, bazılarında belli bir sanata meyil daha fazla olabilmektedir. İşte bu değişik hissiyatların farklı şekilde istimal edilmeleriyle de insanlarda farklı esma tecelli etmekte ve aynı hakikat, kişinin iç âleminin rengine boyanmakla ve değişik biçimlerde ifade edilebilmektedir.
Bu hakikat, bu İkinci Dal’ın tamamında zühre, katre, reşha misalleriyle işlenmiştir. Ve Üstadımız bu misalin “hakikate dar geldiğini” de bilhassa beyan etmiştir. Bu darlık, kişilerin kabiliyetlerinin bütün hakikatleri kemaliyle anlamalarına yetmediğini ifade eder.
Biz de kendi kabiliyetimiz miktarınca bu ulvi ve çok geniş hakikatı, zühre, katre, reşha misallerinin ışığında bir derece anlamaya çalışacağız.
Meşhudat ve keşfiyat; yakın manalar taşırlar. Meşhudat; şahid olunanlar, görünenler demektir. Bu ise manen terakki eden insanların, belli bir noktaya vardıklarında mazhar oldukları hakikatlerdir.
Fennî ilimlerde, bir konuda yaptığı araştırmalarla derinlik kazanan kimse, sonunda ilmî bir hakikati ortaya çıkarır. Bu fennî bir keşiftir. Hakikatlerin keşfinde de benzer bir durum söz konusudur. Farzlarını ihlas ile yerine getiren, nafile ibadetlerini artıran, dua ile Rabbine iltica eden bir veli kulun kalbi de bazı hakikatlerin keşfine hazır hâle gelmiş olur. Ve Allah’ın inâyetiyle başkalarının bilemeyeceği şeyleri bilmeye, göremeyecekleri şeyleri müşahede etmeye başlar.
Ehl-i keşfe’l-kubur olan sevgili bir kul, bir kabristana baktığında, orada medfun olan zatların hâllerini keşfedebilmekte, müşahede edebilmektedir.
1) bk. Sözler, Otuz Üçüncü Söz, Otuz Birinci Pencere.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü