"Faraziler olmasa gerçekler anlaşılmaz." Bu bir düstur mudur? Üstad Hazretleri bunu en çok kullanan İslam alimi midir? Üstad'ın böyle bir sözü var mıdır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Üstad Hazretlerinin doğrudan böyle bir ifadesi bulunmuyor. Lakin bu hükmü teyit eden ifadeleri de vardır.

Hakaik-i Sâbite: Allah’ın kudret ve irade sıfatı ile yarattığı ve kainatta sabit olup, değişmeyen her bir hakikate denir. Mesela sıcaklık, ışık, güzellik, madde sabit birer hakikattirler. Bunların kainattaki miktarı nisbi hakikatlere nazaran daha azdır. Zaten nispi hakikatler de bu sabit hakikatlerin aralarındaki bağlar ve orantılardan ibarettir. Mesela sıcaklığın sabit bir hakikati vardır. Lakin soğuk denen nisbi ve farazi hakikat devreye girince, sıcaklığın milyonlarca nispi derece ve hakikatleri açığa çıkıyor. Üstad'ın "Hakaik-ı nisbiye denilen şeyler, kâinatın eczası arasında bulunan rabıtalardır.”sözü bu manayadır. Buradaki ecza sabit, hakikat aralarındaki rabıta denen bağlar ise, nispi ve farazi hakikatlerdir.

Hakaik-i Nisbiye : Allah’ın irade ve kudret sıfatına konu olmayan, yani ona taalluk etmeyen ve hakikatte varlığı olmadığı halde, bir başkasına nispet veya kıyas edildiğinde anlaşılan ve bilinebilen hakikatler demektir. Büyük-küçük, sağ-sol, ön-arka, üst-alt birer nisbî emirdirler ve bunların hiç birisi de mahlûk değildirler. Bunlar ancak sabit hakikatlerin aralarındaki sınırsız oranların ve değerlerin açığa çıkmasında birer itibari ölçücüklerdir.

Mesela sıcaklığın sabit bir hakikati ve bir mertebesi varken, zıddı olan soğuğun müdahalesi ile binlerce, milyonlarca nisbi hakikatları ve mertebeleri ortaya çıkar. Bu da gösterir ki, kainatta sabit emir ve hakikattan ziyade, nisbi hakikatlar vardır. Nisbi olan bu emirler olmasa idi, kainatta hiçbir mutlak gerçekte anlaşılmaz ve muamma olarak meçhullerden olurdu.

Sıcaklık tektir, ama soğuk işin içine girince, sıcaklık birden on, yüz, bin, on bin gibi sayısız dereceler ortaya çıkıyor. İşte sıcaklığın kendisi tek iken, soğuğun müdahalesi ile binlerce nispi ve izafi değerler açığa çıkıyor. Bu da, hakikatlerin sayısı kainatta az iken, nispi ve izafi yönlerinin çok olduğuna işaret ediyor.

Yine güzellik bir hakikattir, çirkinliğin müdahalesi ile güzellikte mertebeler meydana gelir.

Hayır da bir hakikattir. Bundaki mertebeler de şerrin müdahalesi ile ortaya çıkar. Takva, salih amel, cömertlik, tevazu gibi hakikatlerin her birinin nice mertebeleri vardır. Bu dünya imtihanında şeytanın yaratılması ve nefsin kötülüğü emretmesi ve bunlara karşılık, Kur’an'ın hakikat dersi vermesi, kalp ve vicdanın da ona meyilli olması, insanlar arasında mertebelerin doğmasına sebep kılınmıştır. Bu bir İlâhî takdirdir, bu takdirin hikmeti ise cennette insanlar adedince ayrı âlemlerin yaratılması ve her birinde farklı tecellilerin sergilenmesidir.

İnsanın mahiyetinde derç edilmiş olan kabiliyetlere zıtları müdahale edince her bir kabiliyetin binlerce mertebe ve dereceleri ortaya çıkıyor. Cömertlikte Hatem-i Tai dillere destan olurken, sıradan bir cömert de sıradan kalıyor. Bunun sebebi cömertliğin sabit bir hakikatinin yanında binlerce izafi hakikati de vardır manasıdır. Hatem-i Tai’yi diğer cömertlere üstün kılan nisbi halidir. Bir insanın bir sıfatı nispi olarak bin sıfat olursa, yedi sıfatı yedi yüz olur.

İşte, insandaki mevhum ve itibari olan ene duygusu da bu nispi emirler dairesindendir. İnsan bu mevhum ene duygusu ile Allah’ın ezeli sıfatlarını kıyas edebiliyor. Hakikatlere bu farazi hatlar ile ulaşabiliyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...