İtibari emirlerde kudret taalluk etmiyor. Bu konuyu sıfatlar açısından biraz açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Allah’ın ezelî ve ebedî olan yedi sıfatı, taalluk noktasından farklı tecelli ederler.
İlim ve kelam sıfatı: Varlığın hem vacib hem mümkün hem de mümteni olan kısmına taalluk eder.
İrade ve kudret sıfatı: Varlığın sadece mümkün sınıfına taalluk ve tecelli eder. Vacip ve mümteni sınıflara tecelli ve taallukları yoktur. Şayet olsa idi; Allah’ın kendi zatı ve sıfatları hakkında tebdil ve tagayyürü mümkün olurdu. Bu sebeple bu iki sıfat sadece mümkünde tecelli ve taalluk ederler.
Sem ve basar sıfatı: Bu sıfatlar mümkün içinde sadece mevcut sınıfında tecelli eder. Yani madum sınıfında tecelli ve taallukları yoktur. Zaten madum; olmayan demek olduğu için, görülmesi ve işitilmesi söz konusu değildir.
Mec’ul ve mahluk kavramları arasındaki fark:
Bir usta binanın sağ-sol, aşağı-yukarı, alt-üst, doğu-batı gibi izafi yönlerini çekiç veya keserle çakmaz. Bina vücut buldukça, bu izafi kavramlar da bununla beraber terettübi olarak belirmeye başlarlar. Birisine; “Binanın sağı neresidir?” diye sorulsa, hemen gösterir. Şayet bina yapılmamış ve vücut bulmamış olsaydı, adam onun sağını ve solunu bilemezdi. Zira aslı olmayan bir şey ne ispat edilebilir ne de gösterilebilir.
İnsan mahiyeti de bir bina gibidir. İnsanın bedeni inşa olunurken, çok nisbi ve izafi hatlar cisimsiz olarak varlık sahasına çıkarlar. Bunların Allah tarafından insan mahiyetine takılmasının sebebi ise; bu farazi hatlar ile Allah’ın isim ve sıfatlarını bir nebze kıyas ile anlamak içindir. İnsana verilmiş olan benlik, yani sahiplenme duygusu ile insan cüz’i ilim, irade, kudret gibi şeyleri kıyas ederek, Allah’ın muhit ilmini, mutlak iradesini, sonsuz kudretini anlamaya çalışır.
Üstad Hazretleri mevcudattan olmayan nisbi emirlere; kudretin taalluk etmediğini şu şekilde ifade ediyor:
"Hülâsa: Âdetullahın cereyanı üzerine hasıl-ı bil'masdarın vücudu, masdara mütevakkıftır. Masdarın esası ise, meyelandır. Meyelan veya meyelandaki tasarruf mevcudattan değildir ki, bir müessire ihtiyacı olsun. Mâdum da değildir ki, hasıl-ı bil'masdar gibi mevcud olan bir şeyin vücuduna şart kılınmasına veya sevab ve ikaba sebeb olmasına cevaz olmasın."(1)
Bazen delalet medlülün rengi ile boyanır. Mesela; "Kur’an mahluk değildir." önermesi delalettir, medlülü yani delalet ettiği mana ise; Allah’ın kelam sıfatı mahluk değildir demektir. Yoksa kıraat ettiğimiz iki kapak arasındaki kitap mahluktur. Mutezile, "Kur’an mahluktur." derken, kelam sıfatını inkâr niyeti ile diyor. Ehlisünnet bunu tard etmek için Allah’ın kelam sıfatı vardır manasında, “Kur’an mahluk değildir.” diyor. Ruhun mahluk olmaması da emir âlemindeki cevher kısmına bir delalet içindir. Yani ruhun özü ve mayası mahlukattan farklı bir cevherdir. İşte mec’ul bu manaya delalet ediyor. Yoksa kendi kendine var olup, ezelî olan demek değildir.
1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Suresi 7. Ayetin Tefsiri.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Mecul-i ilahi ve makdur-i ilahi kavramlarını izah eder misiniz?
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Ruh, Üstad'ın bir çok yerde açıkladığı gibi, alem-i emirden gelen ve vücud-u haricisi olan bir mahluktur. 29. Söz bunu etraflıca izah eder. Ayrıca Hazret-i Muhyiddine cevaben yazdığı 9. Lema'nın 2. Sualin Hülasasında dediği gibi:
"İşte, Hazret-i Muhyiddin, "Ruh mahlûk değil; âlem-i emirden ve sıfat-ı irâdeden gelmiş bir hakikattir" demesi, çok nusûsun zâhirine muhâlif olduğu gibi; mezkûr tahkikata binâen iltibâs etmiş, aldanmış, zayıf vücudları görmemiş.
Esmâ-i İlâhiyeden Hallâk, Rezzak gibi isimlerin mazharları vehmî ve hayâlî şeyler olamaz. Madem o esmâ hakikatlidirler. Elbette mazharlarının da hakikat-i hâriciyeleri vardır."
Ruha mahluk değildir demek yanlıştır. Saygılar.