"Gafletten neş'et eden dalâlet, pek garip ve aciptir. Mukareneti, illiyete kalbeder... Devamlı mukarenet, illiyete delil olamaz." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Dalalet, insanın fikren yanlış yola sapması demektir. Bütün batıl dinler, yanlış felsefî cereyanlar ve hak dinden ayrılan yollar bu mefhumun içine girerler. Burada, söz konusu yanlışlığın esasının gaflet olduğu, yani meselelere dikkatsizce ve üstünkörü bakmak olduğu nazara veriliyor.

Gafletten kaynaklanan yanlışlıklardan birisi de “mukareneti illiyete kalbetmektir.”

Mukarenet, “bitişiklik, yaklaşma, kavuşma” mânasına gelmektedir. Burada “iki şeyin daima beraber vücuda gelmesi” manasında kullanılmıştır. Meyve ile ağaç arasında mukarenet vardır. Yani, meyve daima ağaçtan alınır. Buna gafletle bakıldığında illiyete kalbolur; sanki meyveyi ağaç yapıyormuş gibi bir vehme yol açar.

Bu takdirde düşüncemizi şöyle sürdürmemiz gerekiyor:

Meyve ağacı da sürekli olarak topraktan çıkıyor. O halde, ağacı da toprağın yaptığını söylemek gerekiyor. Toprağın bu işi tek başına başarması mümkün değil. Meyvenin kahir ekseriyetini su teşkil ediyor. Toprağın su ile bir ittifak içinde çalışmaları gerekiyor. Bu da yetmiyor, baharın gelmesi lazım. O halde, meyveyi ağaç yapmıyor, o meyve bütün bir kâinattan süzülüyor. Kâinat kimin ise yerküresi de O’nun; yerküresi kimin ise üzerindeki bütün ağaçlar O’nun; su O’nun, hava O’nun, bütün elementler O’nundur.

İki şeyin sürekli birbirine yakın olması, birinin diğerine illet olmasını gerektirmez. Ağacın dalı ile meyvesi arasında mukarenet vardır. Ağacın meyveyi yapamayacağına en açık delil, başımızdaki saçlardır. Saçlarla baş arasında da bir mukarenet vardır. Bu ters mantığa göre, saçları başın yaptığını söylemek gerekiyor. Aynı yanlış kıyasla, tırnakları parmakların yaptığına, yavruları annelerin yaptığına, kuşları yumurtaların yaptığına hükmetmek gerekiyor.

Son cümlede çok ince bir hakikate dikkat çekiliyor: “Hâlbuki devamlı mukarenet, illiyete delil olamaz.”

Devamlı mukarenet: Sürekli ve daimî yakınlık demektir. İlliyet ise: Bir şeyin meydana gelmesine sebep olan demektir.

Ağaç misalimizden hareket edersek, meyvenin daima ağaçtan çıkması gösteriyor ki, bu İlâhî bir kanundur, ağaç da o kanunun mahkûmudur, meyve de. Bir ağaç, dilediği zaman, dilediği meyveyi verseydi, dilemediği zaman da vermeseydi, belki ağacın bu noktada bir tesiri olduğu akla gelebilirdi. Mademki, elma daima elma ağacında oluyor ve elma ağacı başka meyve veremiyor, o halde onu bu şekilde programlayan bir irade ve kudret var. Ve ağaç o iradenin mahkûmu.

Bahar gelince çiçekler açıyor. Bu demek değildir ki, çiçekleri bahar mevsimi yapıyor. Aralarında mukarenet vardır, ama çiçeklerin vücuduna bahar illet olamaz. Baharı getiren, yağmuru yağdıran, toprağı yaratan kim ise çiçeği yaratan da O’dur.

İktiran, sebep ile neticenin devamlı beraber gelmesine denir. Elma ile elma ağacının, yumurta ile tavuğun, süt ile ineğin, bal ile arının beraber gelmeleri gibi. Hâlbuki Allah yumurtayı tavuksuz, sütü ineksiz, elmayı ağaçsız da verebilir.

Neticeyi sebepten bilenleri aldatan nokta, sebep ile neticenin daima beraber olmalarıdır. Yumurtanın sebebi tavuktur ve bu Allah’ın bir âdeti ve kanunu olmasından dolayı mütemadiyen böyle cereyan ediyor. İşte bu ikisinin beraber gelmesi ve daimî olması yumurtanın tavuk tarafından icad edildiği vehmine yol açabiliyor. Bu zanna iktiran ya da mukarenet denir.

Kâinatta her şeyin illeti yani hakiki sebebi Allah’ın irade ve kudretidir. Neticelere vesile olan sebepler ise, arada sadece bir perdedir. Bunun en büyük ispatı, sebeplerin âdi ve basit, ondan çıkan neticelerin ise mükemmel ve san’atlı olmasıdır.

Elma mükemmeldir, ağaç ise âdi ve basit bir sebeptir. Elmanın teşekkülü için bütün kâinat çarkları işliyor. Bütün kâinatı kudret elinde tutamayan, elmayı da icad edemez. İşte gaflet, iktiranı yani sebep ile neticenin birlikteliğini illet, yani yaratıcı olarak telakki ettirir. Gaflet ile bakan birisi, balın yaratıcısının arı olduğu zehabına kapılabilir. Hâlbuki iman ve tefekkür ile baksa, arı ile bal yapma fiili arasında büyük uçurumların olduğunu görecek ve hakiki failin Allah olduğunu idrak edecektir.

"Yedinci Sırr-ı Belâgat: Kâh oluyor ki âyet, zâhirî sebebi icadın kabiliyetinden azletmek ve uzak göstermek için, müsebbebin gâyelerini, semerelerini gösteriyor. Tâ anlaşılsın ki, sebep yalnız zâhirî bir perdedir. Çünkü, gayet hakîmâne gâyeleri ve mühim semereleri irâde etmek, gayet Alîm, Hakîm birinin işi olmak lâzımdır; sebebi ise, şuursuz, câmiddir. Hem, semere ve gâyetini zikretmekle, âyet gösteriyor ki, sebepler çendan nazar-ı zâhirîde ve vücudda müsebbebât ile muttasıl ve bitişik görünür. Fakat, hakikatte mâbeynlerinde uzak bir mesafe var."

"Sebepten müsebbebin icadına kadar o derece uzaklık var ki, en büyük bir sebebin eli, en ednâ bir müsebbebin icadına yetişemez. İşte sebep ve müsebbeb ortasındaki uzun mesafede esmâ-i İlâhiye birer yıldız gibi tulû eder. Matlaları, o mesafe-i mâneviyedir. Nasıl ki zâhir nazarda dağların daire-i ufkunda semânın etekleri muttasıl ve mukârin görünür. Halbuki, daire-i ufk-u cibâlîden semânın eteğine kadar umum yıldızların matlaları ve başka şeylerin meskenleri olan bir mesafe-i azîme bulunduğu gibi; esbâb ile müsebbebât mâbeyninde, öyle bir mesafe-i mâneviye var ki, imânın dürbünüyle, Kur'ân'ın nuruyla görünür."(1)

(1) bk. Sözler, Yirmi Beşinci Söz İkinci Şule.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 10.328
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

fxaysel

Teşekkür ederim.25. sözle desteklemeniz, Risale-i nur un açıklaması yine Risale-i nur dur beyanını açıkca bize gösteriyor. Allah hizmetinizi daim, halis, katında kabul eylesin. Amin!

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
hudabin71033
allah ebeden daimen razı olsun Allah hizmetinizi daim, halis, katında kabul eylesin. Amin
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...