Hakikat Çekirdeklerindeki "Fıtrat yalan söylemez." cümlesini devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"15. Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân-ı nümüvv der: 'Ben sümbülleneceğim, meyve vereceğim.' Doğru söyler. Yumurtada bir meyelân-ı hayat var. Der: 'Piliç olacağım.' Biiznillâh olur, doğru söyler. Bir avuç su, meyelân-ı incimad ile der: 'Fazla yer tutacağım.' Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelânlar, iradeden gelen evâmir-i tekviniyenin tecellîleridir, cilveleridir."(1)
Hem kâinatta hem de insanın fıtratında sayısız kanunlar ve kaideler bulunuyor. Bu kanunları ayakta tutacak, bu kaideleri daima işletecek bir irade ve kudret gerekiyor. Suyun kaldırma kuvveti, yerçekimi, çekirdeğin ağaç olup meyve vermesi, yumurtadan civcivin çıkması gibi harika işler kendiliğinden ve tesadüfen olan şeyler değildir. Bütün bu mükemmel fiillerin ve kanunların, arkasında ise sonsuz bir ilim, mutlak bir irade ve nihayetsiz bir kudret vardır.
Fıtrî kanunlar yalan konuşmaz. Çekirdeğin ağaç olması, soğuğun üşütmesi, yerin çekmesi, değişmeyen sünnetullah kanunlarıdır. Zehir içen birisi ceza olarak ya ölür ya da hastalanır. İlaç içen birisi ise biiznillah sıhhatine kavuşur.
Allah kâinata böyle sünnetullah kanunları koymuştur. Kim bu sünnetullah kanunlarına riayet eder ise mükâfatını görür, kim de isyan ederse mücazatını görür. İnsanın fıtratına konulmuş sayısız duygu ve Allah’a açılan ve O’nu taleb eden kanallar gibidir. Allah’ı ve tevhidi bulabilir. Bu kanun şeklinde vaz’ edilmiş duygu ve cihazlar Allah’a işaret etme konusunda asla yalan söylemezler.
Bir kaysı çekirdeğinin içine, ağacın bütün planını yerleştiren kader-i İlahîdir. Suyun donması, genleşmesi ve demiri parçalaması yine kaderin programı iledir. Normalde suyun demiri kendi gücü ile parçalaması mümkün değildir. Aynı şekilde çekirdeğin ağaç, yumurtanın civciv olması da mümkün değildir, ama kader hükmettiği zaman olmazlar olur, muhaller mümkün hale gelir.
Aynen bunun gibi insanın fıtratı ve vicdanı da kaderin programı üzerine kurulmuş iki manevî yapıdır. Bu yüzden, insanın vicdanı daima Rabbini arar, O’na yönelir ve O’nunla mutmain olur. Yeryüzündeki bütün dinlerin ve inançların kaynağı da insanın vicdanının ve fıtratının bir neticesidir. Allah bu fıtrî ihtiyacı tatmin etmek ve hakikati bildirmek için 124 bin peygamber göndermiştir.
İnanma hissi insanın fıtratında ve vicdanında dercedilmiştir. Bazıları da bu fıtrî hissi teslis inancı gibi batıl inanışlara saparak bulmaya çalışmışlardır. Bir kısmı da insana ulûhiyet isnad etmiş, kimisi de kendileri gibi mahlûk olan güneşe, ateşe, nehre, yıldızlara ve ineğe taparak dalalete sapmışlardır.
“Ey insan! Senin nokta-i istinadın ancak ve ancak Allah'a olan imandır. Ruhuna, vicdanına nokta-i istimdad ise ancak âhirete olan imandır. Binaenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tevahhuş eder; vicdanı daima muazzeb olur. Lâkin birinci noktaya istinad ve ikincisinden de istimdad eden adam kalben ve ruhen pekçok zevk ve lezzetleri, ünsiyetleri hisseder ki; hem müteselli, hem vicdanı mutmain olur.” (Şualar)
(1) bk. Mektubat, Hakikat Çekirdekleri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü