"Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dava etmek, bir nevi haksızlıktır. Bu nevi haksızlığı irtikâp etmek istemem..." ifadesini açar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Batılı ve yanlışı, hak ve doğru kabul edenlerden, hak ve doğru bir adalet ve yönetim beklemek ve onlara güvenip onlardan yardım beklentisi içine girmek, hakka ve doğruya bir hürmetsizlik, bir haksızlık sayılır.

Üstad'ın dönemindeki idareciler, dinsizlik hesabına, Üstada keyfi bir şekilde zulmediyorlardı, Üstad da onları amel ve fiil noktasından tanımıyordu. Yani onların zorla dayattığı, hayat modelinden alabildiğine mücerret ve uzak bir hayat yaşamaya gayret ediyordu. Onlar da Üstad'ın bu tavrına mukabil, zulümlerini daha da ziyadeleştiriyorlardı.

Bu haletin kalkması ya da hafiflemesi için, Üstat da onlara müracaat edip onları tanısa, belki üstündeki bu zulüm ve baskı kısmen kalkacak veya hafifleyecek diye teklif edenlere, Üstad bu cevabı veriyor. Yani haksızlığı hak bilen zalimlere müracaat etmek, o zalimlerin benliğini okşamak ve hakka bir saygısızlık ve hürmetsizlik olur diyerek, o zalimlere boyun eğmiyor.

Haksızlığı hak kabul edenlere ve iddia edenlere karşı, hakkı anlatmak; bir nevi hakka haksızlıktır. Burada tebliğatın herkese ait bir vazife olmadığını, her mesleğin ehli ve ihtisası olduğu gibi; tebliğin, hizmetin ve İslamiyeti yaymanın da ehli ve ihtisası vardır.

Dolayısıyla sualdeki kaide ve kural; tebligatta yapılacak muhtemel hataların önünü alabilmek için genel bir kaide olarak benimsenmiştir. Çünkü yılan gibi zehirlemekten lezzet alan ve canavarlar gibi parçalamaktan zevk duyan muannit insanlara karşı hakkı nazara vermek ve söylemek; belki daha vahim neticeler meydana getireceğinden dolayı, irşatta kime, ney, nasıl ve ne şekilde anlatılacaksa ona göre itinalı hareket etmek lazımdır.

Yoksa onlara hakikatlar anlatılmayacak anlamına gelmiyor. Vazife işin ehline bırakılısa; kim, kime, nasıl ve ne şekilde tebligat yapılacağını bilir. Demek ki sualdeki kaide ehliyetsizlerin yapacağı hatalardan dolayı temkinli olunması hususunda ortaya konulmuş bir metottur. Muazzez Üstadımız bu meseleyi bir cümle ile vecizleştirmiştir (mealen).

“Her söz doğru olmalı; her doğru, söz olmamalı.”(1)

1) bk. Hutbe-i Şamiye, Üçüncü Kelime.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 34.234
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

müdavim
En basit bir meselede dahi hakkı kabul etmeyen bir insan gösteriyor ki hakka taraftar değil. Menfaati veya ideolojisi neyi gerektiriyorsa onu üstün tutuyor. Mesela terörü bile savunacak kadar haktan uzak düşüyor. Böyle bir insana ne anlatılabilir? Bediüzzamanı hapsedip idama mahkum edenler hakkı gözettiler mi ki onlara bir şey anlatılsın? İşte böyle insanlar haksızlığı hak zannediyorlar, onlara karşı hakkı tarif edip kabul etmelerini beklemek hakka karşı haksızlık oluyor. Yukarıdaki cevapta mesele ehl-i ihtisas olmanın lüzumuyla alakalandırılmış. Bu her zaman gerekli olmakla beraber, Bediüzzamanın ehl-i ihtisas olduğunu ve problemin muhataptaki haksızlığı hak zannetmekten kaynaklandığını belirtmesi yazarın görüşlerinin aksini bildiriyor.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...