"Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir." Her doğru her yerde söylenmez mi?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanın, bir şeyi nasıl söylediği, ne söylediği kadar ehemmiyetlidir. Hatta bazen söyleniş biçimi, söylenenden daha bir ehemmiyet arz eder. Bu yüzden Mecelle'de "Usul, esasa mukaddemdir." hükmü esas alınmıştır. Yani tarz ve usul maksattan önce gelir. Maksat haktır, tarz ise hakkın söylenme makamı ve şeklidir. Yanlış usul; hak gayeyi hakka ulaştırmaz. Hakkın usulü de hak olmalıdır.
İnsanın her söylediği hak ve doğru olmalıdır. Ama her hak ve doğruyu her yerde ve herkese söylemek, makam ve zaman bakımından doğru olmayabilir. Hak ve doğru, zatı itibari ile her zaman hak ve doğrudur. Ama hak ve doğruların vasıtaları, bazen batıl olabilir ya da mutedil olmayabilir.
Üstad Hazretleri sualdeki bu ibarelerde vasıtalara işaret ediyor. Yani hak ve doğrunun söylenme zamanı ve mekânı da hak ve mutedil olması gerekir. Yoksa Üstad, hak ve doğruyu söylemenin kendisini kastetmiyor, sadece doğru zamanı ve mekânı kastediyor.
İnsan söyleyeceği hakikatleri muhatabını rencide etmeden yumuşak söz ve tatlı bir dil ile söylemelidir ki, karşıdaki insana tesir etsin ve kalbini fethetsin. Aksi hâlde, o kelâm doğru olsa bile, kabul edilmez ve reddedilir. Onun için kırmadan, yumuşak konuşmak güzel bir meziyet ve büyük bir kuvvettir. Yumuşak söz, insanları birbirine rapteder ve dostlukları artırır; hatta en inatçı ve mütekebbir insanları bile insafa getirir ve onu hakkı kabule mecbur eder. Sözün bu şekilde ifade edilmesi ilim ve hikmetin muktezasıdır. Yumuşak ve tatlı dilli olanı herkes sever ve takdir eder. İnsan kalbi, çok hassas ve nazenindir; çabuk tesir altında kalır.
Mesela; bir evladın babasına hak ve doğruları sert bir şekilde, kırıcı bir üslupla söylemesi, doğru ve hak bir tavır değildir. Söyledikleri hak olabilir; ama usulsüz bir tarz ile söylemesi doğru bir tarz değildir. Evlat, anne ve babasına karşı bir hakkı kırıcı ve incitici şekilde söylerse, hakkı yerine getireyim derken, çok hakları zayi etmiş olur.
Hak ve doğru olan bir şey, yerli yerinde ve güzel bir üslupla söylenmediği zaman, faydadan çok zarar verir. Hakkı ve doğruyu söylemenin de iyi bir zamanı, müsait bir vasatı ve uygun bir mekânı olmalıdır. Bu şartlar olmadan doğruyu ve hakkı ifade etmek, hakka haksızlık olur. Kör olan bir adama, "Hey kör!" diye hitap etmek belki doğrudur; ama üslup doğru olmadığı için, onu rencide eder.
Uygun bir zamanda, müsait bir ortamda güzel bir üslup ile söylenen söz tesir eder, aksi hâlde ters teper, kişi düşman bile olabilir.
Diyelim ki senin içki müptelası esnaf bir komşun var. “Ona hakkı söylemem lazım, içkinin haram olduğunu ikaz etmem lazım.” diyerek, ona müşterisinin yanında, “Sen ayyaşsın, harama giriyorsun.” desen, bunu uygun bir zaman ve zeminde yapmadığın için, söylediğin hak söz haksız neticeler verir. Ama ona müsait bir yerde ve zamanda yumuşak bir üslup ile hakikati anlatsan, sözün tesir edebilir.
Üstad Hazretleri hakkı ve doğruları ketm et, söyleme demiyor. Hakkı ve doğruyu hak ve doğru tarzda, zamanda ve zeminde söylenmesi gerektiğine işaret ediyor. Bazen öyle bir vasat olur ki senin sükûtun, konuşmandan daha keskin ve tesirli olur. Bazen de söylediğin bir hak söz, menfi olarak tesir yapar. Kişinin yapmadığı bir şeyi başkasına tavsiye etmesi tesirli olmaz.
Samimi olmayan duygularla ve Hak namına bir hakkı söylemek, çoklarını o haktan tiksindirir ve uzaklaşmalarına sebep olur. Hakka hizmet edeyim derken, zulmedilmiş olur. Bir memur, amirine hakkı kırıcı bir üslupla dese, söylediği haktır, ama üslup yanlıştır.
Sırf hak ve doğru konuşmak yetmez. Hakkı hak tarzda ve güzel bir üslupla ifade etmek lazım. Üstad bu düsturla bir kalıp ve bir mizan vazetmiştir. Biz bunu her tarafa tatbik edebiliriz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar