"Hakta ittifak, ehakta ihtilaf olduğundan, bazan hak, ehaktan ehaktır; hasen, ahsenden ahsendir. Herkes kendi mesleğine 'Hüve hakkun' demeli, 'Hüve’l-Hakku' dememeli. Veyahut 'Hüve hasen' demeli, 'Hüve’l-Hasen' dememeli." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Hak, doğru, hakikat manasına geliyor. Batılın zıddı.
Ehak ise, daha doğru, en doğru, hak olmada daha ileri derece demektir.
Yani iyi, daha iyi; hak, daha hak; güzel, daha güzel gibi kısımlara ayrılır. İnsanlar az veya çok iyi, hak ve güzel üzerinde bir fikir birliği tesis edebilir ve bu temel değerler üzerinde mutabık kalabilirler.
Ama daha iyi, daha hak, daha güzel hususunda insanlar arasında bir fikir ittifakının temini pek mümkün değildir. Bu yüzden insanlar arasında bir uyum, ahenk, birlik ve insicam sağlanabilmesi için daha iyi, daha hak, daha güzel yerine hak, iyi ve güzel üzerinde mutabakat gerekiyor.
Yani hak üzerinde ittifak kurulabilirken, daha hak (ehak) üzerinde ittifak kurulamaz, bu da tefrika ve ihtilafa sebebiyet verir. Tefrika ve ihtilafa düşmemek için hak, daha haktan daha hak oluyor. İnsan bazen daha iyi ve daha güzelini ararken iyi ve güzelden mahrum olabilir. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulur:
“En zayıfınıza göre yürüyün.” (Sahavî, el-Makasıdu’l-Hasene, 1/133-Şamile)
Hızlı gitmek iyidir; ama bu yürüyüş bazılarını kafileden ayıracaksa, zarar verir.
İnsan kendine ait hususlarda tavizsiz olabilir, en iyi ve en güzeli arayabilir ve aramalıdır da. Ama başkalarına karşı hoşgörülü olmak daha idealdir. Hak yolda farklı metotlarla hizmet veren kişiler hakta ittifak etmişlerdir. Benim tarzım ehaktır, en güzelidir deseler ihtilafa düşerler.
Ama benim mesleğim seninkinden daha hak, daha iyi, daha güzel denilirse, o zaman tefrika ve ihtilaf başlar.
"Mesleğim haktır veya daha güzeldir, demeye hakkın var. Yalnız hak benim mesleğimdir, demeye hakkın yoktur." (Mektubat, 22. Mektup, Birinci Mebhas)
Her Müslüman, İslam ve ehlisünnet dairesinde olmak kaydı ile kendi fıtratına münasip bir meslek, meşreb ve mezheb seçme hakkına sahiptir. Bu mânaya işaret eden şu hadis-i şerif rivayet edilmiştir:
“Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır.” (Acluni, Keşfü’l-Hafâ, I, 64; el-Munavî, Feyzu’l-Kadîr, 1/210-212)
Burada meslek ve meşreblerin farklılığı, Müslümanlar için büyük bir rahmet ve kolaylıktır. Malum, herkesin bir kalıba, bir mizaca girmesi mümkün değildir. Bu yüzden, İslam farklı mizaç ve fıtratta olan insanları bir kalıbın içine girmeye zorlamamış, bilakis herkese uygun yolları ve meslekleri içtihad yolu ile sunmuştur. Yoksa her meslek ve meşreb sahibi bir diğerini inkâr etsin, birbirine yabanî baksın ve niza’ çıkarsın diye sunulmamıştır.
Üstad, bu hakikati veciz bir şekilde ifade etmiştir:
"Sen mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit, 'Mesleğim haktır veya daha güzeldir.' demeye hakkın var. Fakat 'Yalnız hak benim mesleğimdir.' demeye hakkın yoktur..." (Mektubat, 22. Mektup, Birinci Mebhas)
Bu düsturla, Müslümanlar içinde farklı hak olan meslek ve meşreb sahiplerinin kardeşlik ve birlik mânasını bozacak adımlardan ve davranışlardan kaçınılması gerektiğine dikkat çekilmiştir. İnsan, fıtraten kendine uygun olan fikri ya da meslek ve meşrebi ciddi sever ve onun revacını ister. Bu da hakkıdır. Kimse sevme ya da revaç verme diyemez, der ise fıtrata zıt olur.
Ama kişinin kendi meslek ve meşrebini sevmesi ve revaç vermesi, başka meslek ve meşrepleri inkâr etmesini ya da kötülemesini gerektirmez. Başkalarını kötülemeden de kendi meşrebini sever ve revaç verebilir.
Bir öğretmen veya hekim; “Benim mesleğim en güzeldir.” diyebilir, ama “Sadece benim mesleğim güzeldir.” diyemez.
Aynen bunun gibi herkes kendi meşrebinin en güzel olduğunu söyleyebilir, muhabbetiyle hareket edebilir. Ama “Sadece benim meşrebim güzeldir.” diyemez. Ehl-i sünnet çizgisinde hizmet eden bütün tarikat ve cemaatlere muhabbet etmek lazımdır. O zaman hiçbir problem olmaz ve niza’ çıkmaz.
Bu ifadeler Ehl-i sünnet ve'l-cemaate dâhil olan tüm tarikat, meşreb ve cemaatler için geçerlidir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü