"Hanzalenin çekirdeğinde hanzale ağacı mündemiç ve dâhil olduğu gibi, cehennemin de küfür ve dalâlet tohumunda müstetir bulunduğunu, şuhûdî bir yakîn ile müşahede ettim..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Hanzalenin çekirdeğinde hanzale ağacı mündemiç ve dâhil olduğu gibi, Cehennemin de küfür ve dalâlet tohumunda müstetir bulunduğunu, şuhûdî bir yakîn ile müşahede ettim. Ve kezâ, nasıl ki hurmanın çekirdeği, hurma ağacına hâmiledir. Aynen öyle de, îmân habbesinde de Cennetin mevcud olduğunu hads-i kat'î ile gördüm. Çünkü, o çekirdeklerin ağaçlara tahavvül ve inkılapları garip olmadığı gibi, küfür ve dalâlet mânâsı da tâzib edici bir Cehennemi, îmân ve hidayet de bir Cenneti intaç edeceğinde istib'ad yoktur."(1)
İkinci Söz’de aynı mâna şöyle ifade edilmiş:
“Demek, İmân bir mânevî Tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir Zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.”(2)
Cennet ve cehennem maddî birer âlem. Fakat onların çekirdekleri manevî. Zâten bu bir kaidedir: Gördüğümüz bütün makamlar ve servetler de maddîdirler, ama onların kazanılmasına vesile olan ilim, tecrübe, gayret gibi şeyler ise hep manevîdir.
Cennet, ilâhî bir ihsan olmakla birlikte, ona mazhar olmanın vesilesi imandır. Yâni, cennet imana bir mükâfattır; ondaki dereceler ise insanın ibâdetine ve ihlasına göredir.
Cehennem de küfrün cezâsıdır; ondaki farklı azap dereceleri de isyanın ve zulmün dereceleri nisbetindedir.
"Cehennemin de küfür ve dalâlet tohumunda müstetir bulunması"
Çekirdekler ve tohumlar maddidirler, ama onların içinde saklı olan plan ve programlar maddî değildir. Bu programlar genlerin diziliş şeklinden ortaya çıkıyor.
Harflerin farklı dizilişlerinden ayrı kelimeler ortaya çıkıyor; o kelimeler maddidirler ama ifade ettikleri manalar maddî değillerdir.
İşte imansızlık, isyan, ahlâksızlık, zulüm gibi mânalar sanki hanzale çekirdeği gibi bir çekirdek olmuşlar da bundan küfür ve dalâlet çıkmıştır.
"İman habbesinde cennetin mevcud olması."
İmanın ve onun meyveleri olan takvanın, amel-i salihin, güzel ahlakın bir ruhta hâkim olması cennetin çekirdeğini meydana getiriyor. Üstadımız, bu mânayı; “hads-i kat'î ile gördüm” diyor.
Hads; sür’at-i intikal, bir şeyin başlangıcından neticesini hemen anlamak demektir.
Cennetin iman çekirdeğinden çıkmasını akıl rahatlıkla kabul eder, yâni bunda istib’ad yoktur. Çünkü bunun çok misalleriyle iç içeyiz. İlmî bir kitap maddî bir şeydir; kâğıdı da mürekkebi de maddidir. Ama bu maddî kitap bir mânadan çıkmıştır, o mâna müellifin ilmidir. Sinan’ın mimarlık san’atı da manevidir, o manevî kemâlden bu mükemmel eserler çıkmıştır.
Şu kâinattaki bütün maddî güzelliklerin arkasında Cenâb-ı Hakk'ın isimlerinin, sıfatlarının ve fiillerinin güzelliği saklıdır. Demek ki, bütün maddî güzellikler manevî güzelliklerden çıkıyor. Aynen öyle de cennetteki bütün maddî güzelliklerin de insandaki manevî güzelliklerden çıkması akıldan uzak görülmemeli.
Kâinatta hükmeden ilâhî icraatlar sonsuz, insan aklı ise sınırlıdır. İnsan o sınırlı aklıyla, bu işlerin bütün sıfatları sonsuz olan Allah’ın iradesi ve kudretiyle meydana geldiğine hükmeder ve bu hakikate eren bir mü’minin kalbinde Allah’ı tesbih ve tekbir etme mânaları hayat bulur.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
(2) bk. Sözler, İkinci Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü