"Ve beni kalbinde taşıyan bedbaht için o zakkum ağacının bir hususi nümunesi, benim meyvem olur." İzah eder misiniz, “benim meyvem” derken ne kastediliyor, konuşan kimdir?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem mahiyet-i küfür dahi cehennemi bildirir. Evet, nasıl ki imanın mahiyeti eğer tecessüm etse, lezzetleriyle bir cennet-i hususiye şekline girebilir ve cennetten bu noktadan gizli haber verir. Aynen öyle de Risale-i Nur’da delilleriyle ispat ve baştaki meselelerde dahi işaret edilmiş ki, küfrün ve bilhassa küfr-ü mutlakın ve nifakın ve irtidadın öyle karanlıklı ve dehşetli elem acı, kederleri ve mânevî azapları var, eğer tecessüm etse, o mürted adama bir hususî cehennem olur ve büyük cehennemden bu cihette gizli haber verir."
"Ve bu fidanlık dünya mezraasındaki hakikatçikler âhirette sümbüller vermesi noktasında bu zehirli çekirdek, o zakkum ağacına işaret eder, 'Ben onun bir mâyesiyim.' der. 'Ve beni kalbinde taşıyan bedbaht için o zakkum ağacının bir hususi nümunesi, benim meyvem olur.'”(1)
Cehennemi bir ağaç gibi düşünecek olursak, bunun çekirdeği küfür, şirk, nifak ve irtidattır. Bu cehennem ağacının bütün âlemlere yayılmış meyveleri var. Mesela cehennem ağacının insan kalbindeki uzantısı ya da meyvesi hüzün, keder, elem ve acı gibi şeylerdir. Bu elem ve kederler kalbin küfür ve inkârının bir meyvesi ve peşin bir cezası olarak geliyor. Malum olduğu gibi ahiretteki cehennem küfür, inkâr ve isyanlara bir ceza olması için yaratılmıştır.
İkinci Söz’de aynı mâna şöyle ifade edilmiş:
“Demek, imân bir mânevî Tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir Zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.”
Cennet ve cehennem maddî birer âlem. Fakat onların çekirdekleri manevî. Zâten bu bir kaidedir. Gördüğümüz bütün makamlar ve servetler de maddîdirler, ama onların kazanılmasına vesile olan ilim, tecrübe, gayret gibi şeyler hep manevîdir.
Cennet, İlâhî bir ihsan olmakla birlikte, ona mazhar olmanın vesilesi imandır. Yâni, cennet imana bir mükâfattır; ondaki dereceler ise insanın ibâdetine ve ihlasına göredir.
Cehennem de küfrün cezâsıdır; ondaki farklı azap dereceleri de isyanın ve zulmün dereceleri nisbetindedir.
Çekirdekler, tohumlar maddîdirler, ama onların içinde saklı olan planlar maddî değildir. Bu planlar genlerin diziliş şeklinden ortaya çıkıyor. Yâni, diziliş diye bir madde yok, dizilenler maddîdir, ama diziliş değil.
Harflerin farklı dizilişlerinden ayrı kelimeler ortaya çıkıyor; o kelimeler maddîdirler ama ifade ettikleri mânalar maddî değillerdir. Genlerin dizilişi de bunun gibi değerlendirilebilir.
İşte küfür, isyan, ahlaksızlık, zulüm gibi menfî mânalar da sanki bir tohum olmuşlar da ondan cehennem çıkmıştır.
Cehennemin biri maddî, diğeri ise manevî ve ruhanî olmak üzere iki türlü azabı vardır. Maddî azap cehenneme girince başlıyor; ama manevî azabı daha cehenneme düşmeden bu dünyada kalp ve ruhta başlamaktadır.
Nasıl küçük su sızıntıları büyük bir su kaynağına işaret ediyorsa, dünyada küfür, şirk ve isyan içinde olan kalp ve ruhların peşinen çektiği elem ve azaplar da büyük cehennemi haber veriyor. Yani kalp ve ruhun küfür ve inkârdan dolayı cehennemî bir halette olması; asıl cehennemin işaretçisi ve habercisi oluyor.
Burada çekirdek inkârdır, ağaç ise cehennemin kendisi oluyor. Meyvesi de kalp ve ruhlardaki elem ve kederlerdir. Zakkum ise cehennemin içindeki bir ağacın ismidir.
(1) bk. Şualar, On Birinci Şua, Sekizinci Meselenin Bir Hülasası.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü