"Ehl-i şirk ve küfre karşı kâinat kızıyor ve semâvât ve arz hiddet ediyor... Cehennem dahi ehl-i şirk ve küfre öyle kızıyor ve kızışıyor ki, parçalanmak derecesine geliyor." İzah eder misiniz?

Soru Detayı
Cehennemin ehl-i şirk ve küfre kızmasını nasıl anlarız? Ahir zamanda şirkin her türlüsü olmasına rağmen kâinatın kızmamasının, hiddetinin şiddetli olmamasının hikmeti nedir?
Cevap

Değerli Kardeşimiz;

" Evet, وَمَا هٰذِهِ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۤ اِلاَّ لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَاِنَّ الدَّارَ اْلاٰخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ ["Bu dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Asıl hayata mazhar olan ise âhiret yurdudur." (Ankebut, 29/64)] sırrınca, şu dâr-ı dünyada câmid ve şuursuz ve hayatsız maddeler, orada şuurlu, hayattardırlar. Buradaki insanlar gibi orada da ağaçlar, buradaki hayvanlar gibi oradaki taşlar, emri anlar ve yapar. Sen bir ağaca desen, 'Filân meyveyi bana getir.'; getirir. Filân taşa desen, 'Gel!..'; gelir. Madem taş, ağaç bu derece ulvî bir suret alırlar. Elbette, ekl ve şürb ve nikâh dahi, hakikat-i cismaniyelerini muhafaza etmekle beraber, Cennetin dünya fevkindeki derecesi nisbetinde, dünyevî derecelerinden o derece yüksek bir suret almaları iktiza eder."(1)

Hayat, ahirette umumi olacağı için hem cehennem hem cennet, şuurlu ve hayatlı bir hayvan gibi hizmet edecekler. Haliyle cehennemin, ehl-i şirke kızıp öfkelenmesi mecazî değil, hakikîdir.

Kâinatın ehl-i şirke ve küfre kızması ve hiddet etmesi farklı farklı olabilir. Bir de imtihanın sırrını bozacak bir açıklıkta bir kızma söz konusu değildir. Yani kâinatın şirke olan hiddet ve şiddeti adetullah ve sebepler dairesindedir. Geçmiş ümmetlerde olduğu gibi toplu bir helak manası bulunmuyor. Bu sebeple kâinatın şirke olan öfkesini sebepler dairesinde anlamaya çalışmak gerekiyor.

Mesela hortum, deprem, sel, tsunami, küresel ısınma, kuraklık ve hastalıkların çoğalması gibi birçok felaketler ve afetler, kâinatın şirke ve ahlaksızlığa kızdığının ve öfkelendiğinin bir alametidir. Zelzele bahsi olan On Dördüncü Söz'ün Zeylini de bu şekilde anlamak lazım.

Diğer bir husus, umumi ve şiddetli helak cezası Peygamber Efendimiz (asm)'in bir imtiyazı olarak Ümmet-i Muhammed'den kaldırılmıştır. Bu yüzden, eski kavimlerden daha ileri bir sapkınlıkta olduğu halde, onun ümmeti umumi belalardan ve helak olmaktan mahfuz kalabiliyor.

Cehennemin ehl-i şirke öfkelenmesinin diğer bir mânası; cehennemin ehl-i şirk ve dalalete kızması nass-ı Kur’an’la sabittir. Ehl-i dalâletin şerrinden kâinatın kızdıklarını ve anâsır-ı külliyenin hiddet ettiklerini ve umum mevcudatın galeyana geldiklerini, Kur’ân-ı Hakîm, mu’cizâne ifade ediyor.

“On Birinci İşaret

Ehl-i dalâletin şerrinden kâinatın kızdıklarını ve anâsır-ı külliyenin hiddet ettiklerini ve umum mevcudatın galeyana geldiklerini, Kur’ân-ı Hakîm, mu’cizâne ifade ediyor. Yani, kavm-i Nuh’un başına gelen tufan ile semâvât ve arzın hücumunu ve kavm-i Semud ve Âd’ın inkârından hava unsurunun hiddetini ve kavm-i Firavuna karşı su unsurunun ve denizin galeyanını ve Karun’a karşı toprak unsurunun gayzını ve ehl-i küfre karşı ahirette “Tekâdü temeyyezü mine’l-gayz” [Neredeyse öfkeden parçalanacak. (Mülk Sûresi: 8.)] sırrıyla Cehennemin gayzını ve öfkesini ve sair mevcudatın ehl-i küfür ve dalâlete karşı hiddetini gösterip ilân ederek gayet müthiş bir tarzda ve i’cazkârâne ehl-i dalâlet ve isyanı zecrediyor.

Sual: Ne için böyle ehemmiyetsiz insanların ehemmiyetsiz amelleri ve şahsî günahları, kâinatın hiddetini celb ediyor?

Elcevap: Bazı risalelerde ve sâbık İşaretlerde ispat edildiği gibi, küfür ve dalâlet, müthiş bir tecavüzdür ve umum mevcudatı alâkadar edecek bir cinayettir. Çünkü hilkat-i kâinatın bir netice-i a’zamı, ubudiyet-i insaniyedir ve rububiyet-i İlâhiyeye karşı iman ve itaatle mukabeledir. Halbuki ehl-i küfür ve dalâlet ise, küfürdeki inkârıyla, mevcudatın ille-i gayeleri ve sebeb-i bekaları olan o netice-i a’zamı reddettikleri için, umum mahlûkatın hukukuna bir nevi tecavüz olduğu gibi, umum masnuatın âyinelerinde cilveleri tezahür eden ve masnuatın kıymetlerini âyinedarlık cihetinde âlî eden esma-i İlâhiyenin cilvelerini inkâr ettikleri için, o esma-i kudsiyeye karşı bir tezyif olduğu gibi, umum masnuatın kıymetini tenzil ile, o masnuata karşı bir tahkir-i azîmdir. Hem umum mevcudatın her biri birer vazife-i âliye ile muvazzaf birer memur-u Rabbanî derecesinde iken, küfür vasıtasıyla sukut ettirip, câmid, fânî, manasız bir mahlûk menzilesinde gösterdiğinden, umum mahlûkatın hukukuna karşı bir nevi tahkirdir.

İşte, enva-ı dalâlet, derecatına göre az çok kâinatın yaratılmasındaki hikmet-i Rabbaniyeye ve dünyanın bekasındaki makàsıd-ı Sübhaniyeye zarar verdiği için, ehl-i isyana ve ehl-i dalâlete karşı kâinat hiddete geliyor, mevcudat kızıyor, mahlûkat öfkeleniyor.

Ey cirmi ve cismi küçük ve cürmü ve zulmü büyük ve ayb ve zenbi azîm bîçare insan! Kâinatın hiddetinden, mahlûkatın nefretinden, mevcudatın öfkesinden kurtulmak istersen, işte, kurtulmanın çaresi Kur’ân-ı Hakîm’in daire-i kudsiyesine girmektir ve Kur’ân’ın mübelliği olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyyesine ittibadır. Gir ve tâbi ol!” (Lem’alar, On Üçüncü Lem’a, s. 167)

Bir kibrit ile binlerce hektar ekin arazisini veya koca bir ormanı yakıp kül etmek çok basit ve anlık bir iştir. Ama bu basit işin neticesinde, binlerce hektar mahsulün veya ormanın arkasında çok büyük gayret ve hizmet vardır. Yani kibriti çakmak çok basit bir fiildir ama tahribatı o kadar büyüktür ki, belki yüzlerce ocağı söndürüyor.

Küfür ve şirk, tıpkı kibriti yakmak gibi zahirde çok basit bir fiil gibi görünse de neticesi itibariyle çok büyük zulüm ve azim bir tahriptir, cehennemin çatlayacak kadar öfkelenmesi gayet yerindedir ve makuldür. Bütün kâinat fabrikası tevhidi netice vermek için çalışırken, insanın şirke girmesi, bütün kâinat ve içindeki mahlûkatın hukukuna tecavüz ve tahkirdir.

Elmayı ağaçtan, balı arıdan bilmek basit gibi durabilir, ama elmanın yaratılmasında hizmet eden binlerce sebebin hakkına tecavüz ve hakaret vardır. Mesela, güneş o elmanın kızarması için doğuyor. Kâinattaki bütün nizam, tevhidin ilanı iken, insan şirke girdiğinde bu gaye ve maksatları ıskat etmiş oluyor.

(1) bk. Sözler, Yirmi Sekizinci Söz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...