"Harb-i Umumide Rus'un esaretinden kurtulduktan sonra, İstanbul'da, iki üç sene Dârü’l-Hikmet'te, hizmet-i diniye beni orada durdurdu..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Harb-i Umumide Rus'un esaretinden kurtulduktan sonra, İstanbul’da, iki üç sene Dârü’l-Hikmette, hizmet-i diniye beni orada durdurdu. Sonra, Kur’ân-ı Hakîmin irşadıyla ve Gavs-ı Âzamın himmetiyle ve ihtiyarlığın intibahıyla, İstanbul’daki hayat-ı medeniyeden usanç ve şaşaalı hayat-ı içtimaiyeden bir nefret geldi."(1)
Üstadımız Birinci Dünya savaşında Ruslara esir düşüyor ve iki sene esir kaldıktan sonra kurtulup tekrar İstanbul’a dönüyor. İstanbul'da iki üç sene Dârü’l-Hikmet'te dine hizmet maksadı ile kalıyor.
Dârü’l-Hikmet 20. yüzyılın başlarında Osmanlı topraklarında da faaliyet gösteren İslâm’a muhalif cereyanların reddiyle İslam âleminde ortaya çıkan birtakım dinî meselelerin İslâmî esaslar çerçevesinde halledilmesi gayesiyle kurulmuştur.
Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye’nin başlıca vazifeleri, halkın dini konularda karşılaştığı çeşitli meseleleri halletmek üzere neşriyat yapmak, yabancıların sorduğu dinî suallere komisyonlarda görüşülmek suretiyle resmen cevap vermekti. Osmanlı Devleti’nin karışıklıklar içinde bulunduğu ve Batı hayranlığının toplumun her kademesinden devlet müesseselerine kadar hâkim olduğu bir zamanda insanları her türlü menfi ve zararlı cereyanlardan muhafaza etmek de yine bu müessesenin mühim vazifelerindendi.
İstanbul hayatı; şaşaalı olması, makam ve mevkiden dolayı insanların teveccühüne ve gaflete kuvvetli bir vesile iken; "Dâüssıla tabir edilen iştiyak-ı vatan hissi beni vatanıma sevk etti. Madem öleceğim, vatanımda öleyim diye Van’a gittim."
Üstadımız burada ihtiyarlığı yine gafletten uyanmaya, gafletli gençlik hayatını parçalamaya kuvvetli bir nasihat ve vesile olarak mülahaza ediyor.
1) bk. Lem'alar, Yirmi Altıncı Lem'a, On Üçüncü Rica.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü