Hazreti Ali Arap olduğu ve Arapça konuştuğu halde, Celcelutiye'si neden Süryanice? Celcelutiye'nin vahiy olmasını açıklar mısınız? Celcelutiye Kasidesinden hadis kitapları niçin bahsetmiyor?
- Bu kasidede; “dağa okunsa dağ parçalanır”, “denize okunsa deniz dönüşür”, gibi daire-i aklın haricinde ifadeler var. Üstad gibi ehl-i tahkik biri bu kasideye nasıl ehemmiyet veriyor?
Değerli Kardeşimiz;
Celcelûtiye, Süryanîce bedî demektir. Resûl-i Ekrem Efendimize (asm) Hazret-i Cebrâil (as) tarafından indirilen ve içinde İsm-i Azamı da taşıyan yüksek mânâlar, Hazret-i Ali (ra) tarafından Celcelûtiye adıyla ve cifir ilmine göre birçok tarih de düşürülerek, Süryanî diliyle nazmedilmiş ve kaside haline getirilmiştir.
Celcelûtiye, yüksek ve tesirli bir duâdır; bir isimler hazinesidir. Allah’ın rahmetine vesile olması hasebiyle, bir rahmet hazinesi veya bir cennet hazinesi demek de mümkündür. Allah’ın en büyük ismi olan İsm-i Azam, bu duânın içerisinde gizlenmiş olduğundan, bu duâyı okuyarak Allah’a sığınan kimsenin, dünya ve âhiret işlerinde çok kolaylıklar ve bereketler göreceği müjdelenmiştir.
Celcelutiye kasidesinin kendisi değil, onun aslını teşkil eden muhtevası itibariyle, bir kudsi hadis gibi veya zımnî bir vahiy olarak telakki edilebilir. Bu tür vahiylerin Kur’an’da yeri yoktur.
Aslî muhtevası itibariyle zımnî bir vahiy olarak telakki edilen Celcelutiyeyi, Hz. Ali (ra) şerh edip açıklayarak manzum bir kaside halinde düzenlemiştir. Kasidenin kendisi Arapçadır ve Arapça kaside olarak tanzim edilmiş, ancak Allah’ın bazı isimleri ve diğer birtakım kelimeler Süryanîcedir.(Mecmuatu’l-Ahzab, Şazeli cildi, s.511-512)
İmam Gazalî, hocası İmam Nureddin el-Isfahanî, İmam Ahmed el-Bunî ve Şeyh Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî’ye göre, Celcelutiye kasidesinin aslı vahiydir.
Zahir ve batın ilimlerinin ünlü üstadları olan bu âlimlerin kanaatlerine, bilgi ve beyanlarına itimat ve iştirak etmekte -ilmen ve dinen- bir sakınca görmemekteyiz. Ancak bu kasidenin aslının vahiy olduğuna inanmamak da inanmak da kişiyi dinen mesul etmez.
İmam-ı Gazali Hazretleri nakleder ki: Cebrail Aleyhisselam Peygamber Efendimiz (asm)`e gelerek şöyle dedi:
"Ya Muhammed! Rabb`in sana selam ediyor ve selamın en mükerremini sana tahsis buyuruyor. Sana bu hediyeyi ihsan buyurdu."
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm):
"Ey kardeşim Cebrail! Bu hediye nedir?" dedi. Cebrail Aleyhisselam:
"Bu hediye, içinde İsm-i Azam ile en ihatalı kasem bulunan büyük duadır" diye cevap verdi.
Peygamber Efendimiz (asm): "Ey kardeşim Cebrail! Bu duanın adı nedir? Keyfiyeti nasıldır?" diye sordu.
Cebrail Aleyhisselam dedi ki:
"Ya Muhammed! Bu duanın adı Bedi`dir (Celcelutiye). İçinde en yüksek kasem ve İsm-i Azam vardır. O İsm-i Azam ki:
1. Arş-ı Âlâ’nın kenarına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, Allah’ın arşını taşıyan melekler bu arşı kaldıramazlardı!
2. Güneşin kalbine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, güneşin ışığı ve nuru olmazdı!
3. Ay’ın kalbine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, ay ışık veremezdi.
4. Cebrail Aleyhisselam’ın kanadına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, Hazret-i Cebrail yeryüzüne inemez, semaya çıkamazdı!
5. Mikail Aleyhisselam’ın başına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı yağmurlar ve damlalar ona itaat etmezlerdi.
6. İsrafil Aleyhisselam’ın alnına yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı sura üfleyemezdi.
7. Azrail Aleyhisselam’ın elinin üzerine yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, mahlûkatın canlarını alamazdı.
8. Yedi kat göklere yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı gökler yükselemezdi.
9. Yedi kat yerlere yazılmıştır. Eğer yazılmış olmasaydı, yedi kat yerler, şimdi olduğu gibi sabit olmazdı! Bu ismi Âdem Aleyhisselam okumuştur!"(İmam-ı Gazali, Celcelutiye, s. 5, 61)
Evvelâ, ifadelerde mübalağa değil, İsm-i Azam’ın yüceltilmesi vardır. Bu tarz övme ifadeleri Arap edebiyatında cari bir metottur.
İkincisi, dua ve ibadetlerin kemiyet ve keyfiyeti tahkik ve mantık mizanı ile ölçülmez. Zira dua ve ibadetlerin ekser yüzü ahirete müteveccihtir. Dünyanın kısa ve kasır mizanları ahirete taalluk eden azametli meselelere tam mikyas olamaz.
Üçüncüsü, hadis kaynakları çok geniş olduğu için meşhur kaynakların dışında kalan hadisleri inkâr etmek doğru olmaz. Cevşen ve Celcelutiye belki meşhur kaynaklarda olmayabilir ama bu tamamı ile senetsiz ve kaynaksız olduğu manasına gelmez.
Dördüncüsü, hadislerde teşbih çokça kullanıldığı için zahirini esas almak yerine, ehli tarafından hakikatli bir tefsir ve tevilini kabul etmek daha mantıklı bir yaklaşım olur. Yoksa kısa aklımız ile her müteşabih hadisi anlaşılmaz diyerek inkâr etmek doğru değildir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Bediüzzaman'ın Risale-i Nurlar ile ifade ettiği Kur'an-ı Kerimin yüksek hakikatleri peygamberimize ilham ile bildirildiği zaman peygamberimiz (sav) en birinci talebesi olan Hz. Ali'ye bunları anlattı. Hz. Ali (ra) bunları yazmak istedi. Peygamberimiz (sav) bu hakikatlerin sahibi ve nâşiri başkadır, diye emretti. Bunun üzerine Hz. Ali (ra) bu hakikatleri şifreli bir şekilde ifade eden şiir ile nazmetti. Süryanice kelimeler ile de imtihana münafi olmaması için setretti. Bu hakikati anlayan ve bilen İmam-ı Gazali (ra) de Celcelutiyeyi şerh ederken bu hakikatlerin naşiri olacak olan zatı da överek methetti.
fikirbahçesi.org
Süryanice'nin özelliği sadece aydınlanmış Sufilerin konuşabileceği, ölümden sonra herkesin meleklerle konuşacağı, Allah tarafından yapılmış, Anlam bölü uzunluk oranı en yüksek olan ve bebeklerin büyüyene kadar biraz bildiği bir dildir. Detay için Al-İbriz'e bakılabilir. Anladığım kadarıyla günümüzde bazılarının anadili olarak konuştuğu Süryanice dilinden farklı, aydınlanmışların konuşabileceği Süryanice. Fazla açık yazdıysam özür dilerim.
Celcelutiye hakkında imam-ı gazali hazretlerinin görüşlerine kaynak gösterebilirmisiniz? Allah razı olsun...