"Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakaik-i gaybiyeye, esasat-ı İslamiyeye, şuhuda yakın bir yakin-i imaniye hasıl oldu." cümlesi ile "şuhud" ve "yakin-i imani" mefhumlarını izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Felillâhilhamd, sırr-ı temsil dürbünüyle, en uzak hakikatler gayet yakın gösterildi. Hem sırr-ı temsil cihetü'l-vahdetiyle, en dağınık meseleler toplattırıldı. Hem sırr-ı temsil merdiveniyle, en yüksek hakaike kolaylıkla yetiştirildi. Hem sırr-ı temsil penceresiyle, hakaik-i gaybiyeye, esâsât-ı İslâmiyeye, şuhuda yakın bir yakîn-i imaniye hâsıl oldu. Akıl ile beraber vehim ve hayal, hattâ nefis ve hevâ teslime mecbur olduğu gibi, şeytan dahi teslim-i silâha mecbur oldu." (Mektubat, 28. Mektup, Mahrem Bir Suale Cevap.)

Yakin, sağlam ve kesin bilgi; bir şeyin katilik ve kesinlik kazanmış hâline denir. Bir şeyin kati ve kesin olabilmesi de ancak kuvvetli delil ve ispatlar ile mümkündür. Yani yakin ile burhan birbirinin lazımı ve neticesidir. Kati bir delil, kati ve şeksiz yakin-i imanı ispat eder. Yakin-i iman terkibi ise, imanın kati ve sağlam bir mertebesidir.

Şuhud makamı, aynelyakin mertebesini ifade eden bir tabirdir; yani bir şeyi gözümüzle görüyor gibi iman etmek demektir. Delil ve bürhanlar katiyet ve ulviyet bakımından sınıflara ayrılırlar; bazısı bazısından daha kati ve yüksek olabilirler.

İmanın; hakkalyakin, aynelyakin ve ilmelyakin olmak üzere üç mertebesi vardır. Yakinin üç mertebesi de şüphesiz ve kâmil bir imanı ifade eder.

İlmelyakin; bir şeyin varlığını kesin olarak ilmen bilmektir.

Aynelyakin; bir şeyin varlığını, gördüğümüz, bildiğimiz ve hissettiğimiz bir şeyin varlığı gibi kesin iman.

Hakkalyakin ise bir şeyin varlığını, yaşadığımız bir hâli bilmemiz derecesinde bilmektir.

Hiç gitmediğiniz bir şehir düşününüz. O şehrin hangi bölgede olduğunu, nüfusunu vs. çok iyi bilmemiz ilmen bilmektir. Bu bilmemizde şek ve şüphe yoktur, o şehrin varlığına görmüş gibi inanırız.

O şehre gitmemiz aynelyakin bilmektir. Şehrin her tarafını gezip görmemiz ise hakkalyakin bilmektir.

Hiç görmediğimiz ve yemediğimiz bir meyve düşününüz. O meyve hakkında bilgi sahibi olmamız ilmen bilmektir.

İlmen bildiğimiz o meyvenin bir manavda satıldığını görüp satın almamız, elimize alıp incelememiz aynelyakin bilmektir. Onu yememiz tadına bakmamız ise hakkalyakin bilmektir.

Üstad Hazretleri yukarıdaki paragrafta Risale-i Nurların, imana dair mevzuları, temsil ve teşbih dürbünleri ile yakîn-i imanı şuhud derecesine, yani gözle görüyormuş mertebesine ulaştırdığını ifade ediyor. Risale-i Nurların içinde hadsiz tahkikî iman mertebeleri vardır, herkes kuvvet ve istidadına göre bu mertebeleri elde edebilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 4.361
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...