"Her bir sema, bir ayrı âlemin damı ve rububiyet için bir arş ve tasarrufât-ı İlahiye için bir merkez hükmündedir..." Devamındaki örnekleri de açarak izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Kâinatta her şey bir kudret mucizesi olduğu gibi, aynı zamanda bir ilim mucizesidir. Eşyanın harika tanzimi ve tertibi bu ilahi ilimden haber verir. Atomlardaki ilim ve hikmet ayrı bir bilim dalı olarak ortaya çıktığı gibi, insanın gözü, kulağı, kalbi, hücreleri, genleri ilim ve hikmet tecellileriyle kaynaşmakta ve her biri için sayısız araştırmalar yapılmakta, tezler, tebliğler sunulmaktalar. Aynı hal semavat için de caridir. Astronomi ilmi dünya semasındaki harikaları bir derece sergilemeye çalışır.

“Kürsî”de madde âlemi son bulmakta, onun ötesinde, âlem-i misâl, levh-i mahfuz, âlem-i ervah ve melâike, sidretül münteha, kâbe kavseyn, cennet ve cehennem gibi nice âlemler, nice teşkilatlar mevcuttur.

Her bir sema, bir ayrı âlemin damı ve rububiyet için bir arş ve tasarrufat-ı İlâhiye için bir merkez hükmünde:

Yirmi Dördüncü Söz'den bir tefekkür tablosu:

“Semayı dinle. Nasıl 'Ya Celil-i Zülcemal' diyor. Ve arza kulak ver. Nasıl 'Ya Cemil-i Zülcelal' diyor.

Sema ve arzı birer mahlukat tabakası olarak düşündüğümüzde semada Celal ve kibriyanın, arzda Cemal ve rahmetin daha hâkim olarak tecelli ettiğini görürüz. "Ya Celil-i Zülcemal" ifadesinde sema için celale dikkat çekilmekle birlikte, zülcemal ifadesiyle de bu celal içinde cemâlin de bulunduğu nazara verilmiş bulunuyor. “Ya Cemil-i Zülcelal” ifadesinde bunun aksine dikkat çekiliyor. Arzda cemal hâkimdir, acak bu arzın insana beşik kılmak ve bütün bir kâinatı canlıların ihtiyaçlarına koşturmakta da celal tecellisi vardır. Ancak, bu tecelli diğerinin zımnında bulunur.

Üstadımızın ifadelerinden, şu görünen âlemde şahit olduğumuz bu hakikatin göremediğimiz ve bilemediğimiz ulvi âlemlerde de hükmettiği dersini alıyoruz.

“Her bir sema, bir ayrı âlemin damı…” olma meselesi hakkında, daha önce Lem’alardan naklettiğimiz bir bölümü tekrar hatırlayalım:

"Daha geniş fikirli bir tabaka-i beşeriye, yıldızlarla yaldızlanıp bütün görünen gökleri bir sema sayıp, onu bu dünyanın semâsıdır diyerek, bundan başka altı tabaka-i semavat var olduğunu fehmeder."

"Ve nev-i beşerin yedinci tabakası ve en yüksek taifesi ise, semavat-ı seb'ayı âlem-i şehadete münhasır görmüyor; belki avalim-i uhreviye ve gaybiye ve dünyeviye ve misaliyenin birer muhit zarfı ve ihatalı birer sakfı olan yedi semavatın var olduğunu fehmeder." (Lem’alar, On İkinci Lem'a)

"Âlem" kelimesi sadece büyük cirimler topluluğu demek değildir. Her bir terkipli cisim de ayrı bir âlemdir. Her bir bitki ve hayvan türü birer âlemdirler. Cansızlar, yıldızlar, melekler, diğer ruhaniler, kabir âlemi, mahşer, cennet ve cehennem de birer âlemdirler.

Üstadımızın Lem’alar’daki ifadelerinden, şu gördüğümüz ve bildiğimiz bütün yıldızların bir tek âlem olduğu anlaşıldığına göre, “her biri ayrı bir âlemin damı” olan sema tabakalarını yıldızlar ötesi düşünmek gerekir. Mesela, "levh-i mahfuz, bütün çekirdekler, tohumlar, yumurtalar ve nutfeler âleminin bir damı” olarak düşünülebilir. Keza, âlem-i misal de bütün şekillerin ve manaların resmedildiği bir başka âlem olabilir.

Bu konuda daha fazla tahmin yürütme gücüne ve imkânına sahip değiliz.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.749
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...