"Hiç hatırına gelmesin ki, şu hilkatte cari olan namuslar, kanunlar, kâinatın hayattar olmasına kâfi gelir." cümlesini devamıyla açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Üstad Hazretleri tabiatın tarifinde sıraladığı bir dizi hakikatten birinde de “Kanundur, kudret değildir, kadir olamaz.”(1) buyurur.

Yerküremizi tümüyle kaplayan atmosfer, bir kanunun hükmüyle dünyadan ayrılmamakta, onunla birlikte hareket etmektedir. Dünya yaratılırken ileride mevsimleri netice verecek bir eğime sahip kılınmıştır. Güneş, cazibe denilen bir kanunla bütün gezegenlerini kendine bağlamıştır ve hep birlikte hareket etmektedirler.

Sadece birkaç misal verdiğimiz bu şuursuz ve iradesiz kanunlar; bir Hakîm’in hükmüyle hizmet veriyorlar. Ne cansız elementler ne de kanunlar bu hayata menşe olabilirler. Mesela, bahar bir kanundur, onun gelmesiyle yeryüzü çiçeklerle donanır, ama bu çiçekleri yapan ve onlara hayat veren bahar değildir. Bahar, Allah’ın âdetullah kanunlarından birine unvan olmuştur; itibari bir emirdir, kendisinin hariçte müstakil bir varlığı yoktur.

"Hiç hatırına gelmesin ki, şu hilkatte cari olan namuslar, kanunlar, kâinatın hayattar olmasına kâfi gelir. Çünkü o cereyan eden namuslar, şu hükmeden kanunlar itibari emirlerdir, vehmi düsturlardır; ademi sayılır. Onları temsil edecek, onları gösterecek, onların dizginlerini ellerinde tutacak melaike denilen ibadullah olmazsa, o namuslara, o kanunlara bir vücut taayyün edemez, bir hüviyet teşahhus edemez, bir hakikat-i hariciye olamaz. Halbuki, hayat bir hakikat-i hariciyedir. Vehmi bir emir, hakikat-i hariciyeyi yüklenemez."(2)

Allah kâinatta her bir mahlûkunu temsil edecek melaike yaratmıştır. Her bir melek vekâlet ettiği mahlûkun ibadet ve tesbihini temsilen Allah’a takdim etmekle kalmıyor, bir insanın iradî işlerindeki tasarrufu gibi, o melek de o mahlukat üzerinde tasarruf ediyor. Yani melek o mahlûkun adeta bir nevi ruhu hükmünde oluyor.

Mesela, bir ağaca vekâlet eden melek o ağacın ruhu gibi ise, ağaç da o ruha bir ceset mesabesindedir. Nasıl ki ruh, insan bedeninde tasarruf ediyorsa, melek de o ağaç üzerinde o şekil tasarruf ediyor. Melek ile ağaç, ceset ile ruh gibi münasebet peyda ediyor.

Nasıl ki biz ruhumuzu göremiyor, ama varlığını eserlerinden ve tasarrufatından anlıyorsak, aynı şekilde bir ağacın ruhu hükmünde olan ağaca tasarruf eden meleği de göremiyoruz, ama tasarruf ve vekâletinden varlığını hissediyoruz. İşte maddeci felsefe bu hissettiği meleğin varlığını yanlış bir isimlendirme ile kuva-yı sariye olarak tarif ediyor.

"Fıtratın namusları"ndan maksat ise, kâinata konulmuş olan sabit kanunlar demektir. Bir ağaca bir melek vekâlet edip nasıl ona ruh oluyor ise, aynı şekilde kâinata konulmuş olan fıtrî kanunlara da vekâlet edip ona ruh hükmünde olan melekler vardır.

İster insan olsun ister melek olsun, hepsinin tasarruf ve tedbiri mecazîdir, hakiki tasarruf ve tedbir eden Allah’ın Rububiyetidir. İnsan nasıl kendi fiilinin yaratıcısı değilse, aynı şekilde melekler de fiillerinde yaratıcı değildir, vazifeli memurdurlar.

Dipnotlar:

1) bk. Lem'alar, Yirmi Üçüncü Lem'a, Üçüncü Kelime, Üçüncü Muhal.

2) bk. Söz, Yirmi Dokuzuncu Söz, Birinci Maksat.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Okunma sayısı : 14.704
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...